STRES KAYNAKLARI ve STRESE VERİLEN TEPKİLER
Stresin Tanımı
Stres, açlık, susuzluk, uykusuzluk gibi hayatımızın
vazgeçilmez bir parçasıdır. Kötü bir havada minibüs beklerken, yoğun trafikte
araç kullanırken, hastanede muayene sırası beklerken; elektrik kesildiğinde,
korkulu bir rüya gördüğümüzde, biriyle kavga ettiğimizde hep stresle
karşılaşırız (Norfolk, 1989)
Az ya da çok hayatımızın her anında stres vardır.
“Stresten yaşamımızın tek bir anı dışında asla kaçamayız; o da ölüm anıdır”
(Lewis, 1995). Bugün neredeyse bütün dillere giren ve kullanılan stres sözcügü
Latincedeki "Estrictia" ve eski Fransızcadaki "Estrece"
kelimelerinden türetilmiştir. “_insanla ve canlılarla ilgili durumu tanımlamada
kullanılan bir kelime olmadan önce, fizik ve mühendislik bilimlerinde
kullanılmıştır. Stres fizik alanında bütün güç ve basınçla ilgili olayları veya
bir cismin veya ünitenin basınca dayanıklılığını tasvir etmeye ve tanımlamaya
yarar. Bu tanımdan hareketle psikoloji alanına geçmiştir .
Kavramı ilk kez Kanadalı fizyoloji bilgini Dr. Hans
Selye kullanarak “vücudun herhangi bir dıs talebe verdiği özel olmayan
tepkidir” (Özdevecioglu vd. ,2003) seklinde tanımlamıştır. Hans Selye’nin bu
tanımı genel olarak kabul görmüş fakat stres kavramının tek ve yeterli bir
tanımı yapılamamıştır. Stres sözcüğü içinde bulunulan koşullara göre, değişik
anlamlarda kullanılmaktadır. Stres, çalışan insana göre aşırı çalışma, iş
adamına göre işlerin kötüye gitmesi, yöneticiye göre çalışanların tembelliği,
isçiye göre patronun baskısı, öğrenciye göre sınav, ev kadınına göre evin derlenip
toplanması, sporcuya göre aşırı idmandır. Bilim adamları bile stres sözcüğünü
kendi çalıştıkları alana göre değişik anlamlarda kullanmaktadırlar. Stres,
biyokimyacılara göre kimyasal bir olay, fizyologlara göre nörofizyolojik
değişme, iç hastalıkları uzmanlarına göre gerginlik, metabolizma uzmanlarına
göre iç salgı bezlerinin bozukluğu, ruh hastalıkları uzmanlarına göre kaygı ve
sıkıntıdır (Köknel, 1998).
Görüldüğü gibi stres kavramı, başarı, başarısızlık
veya mutluluk kavramları gibi, farklı insanlar için farklı anlamlara gelir. Bu
nedenle stres kelimesinin tek bir tanımını yapmak aşırı bir biçimde zordur.
Tutar (2000) bu zorluğa işaret ederek stresi, “bireyin fizyolojik ve psikolojik
yapıları üzerinde etki yapan, onların davranışlarını, iş verimlerini ve başka
insanlarla olan ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen, psikolojik bir durumdur”
seklinde tanımlamıştır.
Organizmanın durumunun değişmesini engellemeye,
önlemeye çalışan tüm fizyolojik işlevlerin oluşturduğu bir süreç (Morgan, 1996)
olarak da ifade edilen stres, “bireyler üzerinde etki yapan ve onların
davranışlarını, başka insanlarla ilişkilerini etkileyen bir kavramdır” (Güçlü,
2001). Aşırı sıcakta insanın bayılması, kavga sırasında kan basıncının
yükselmesi, kalp vurum sayısının artması örneklerinde olduğu gibi birçok etken
karsısında organizmanın dengesinin, düzeninin, uyumunun bozulduğunu gösteren
durumu anlatmak için kullanılır
En basit tanımıyla stres, “organizmanın dış veya iç
çevreden gelen etkilerle vücudun homeostatik dengesinin bozulması sonucu duygu
ve davranışlarda ortaya çıkan rahatsız edici bir durum ve bundan duyulan
rahatsızlık” tır(Aytaç ve Bayram, 2000).
Stresle ilgili söyle bir genel açıklama yapmak
mümkündür: “Stres, insan bedeninde yer alan bir süreç olmakla beraber aynı
zamanda, insan bedeninin çevresinden gelen zorlayıcılara uyum sağlamasının da
bir sonucudur. Stres, insanların fiziksel ve sağlık durumlarını etkileyerek
onlarda duygusal bir gerginlik yaratan süreçtir” (Güney, 2001).
Bir kavramın anlaşılmasını kolaylaştıran yöntemlerden
biri de o kavramın ne olmadığının ortaya konmasıdır. Bu yaklaşımdan hareketle
stresin ne olmadığına da değinmek yerinde olacaktır.
* Stres
basit bir endişe değildir. Stres
psikolojik alanda kendini gösteren endişeden farklı olarak fiziksel alanda da
kendini gösterir (Sabuncuoglu ve Tüz, 1998).
* Stres
basit bir sinirsel gerilim değildir. Endişe
gibi sinirsel gerilim de stresten kaynaklanabilir. Ancak ikisi aynı şey değildir.
Bazı insanlar farkında olmadan stresi açığa vururken bazıları bunu saklayabilir
(Tokay, 2001).
* Stres
mutlaka zarar veren, kötü veya sakınılacak bir şey
değildir. Stres her zaman olumsuz bir etmen olarak
nitelendirilmemelidir. Uygun miktardaki stres bazı durumlarda, özellikle is
ortamlarında bireyin becerisine ve performansına yardımcı olan itici bir güç
olarak değerlendirilebilir. Ancak aşırı stresin zararı yararından daha çoktur
(Simsek, 2001).
Stres kavramı, günümüzde toplumdaki bireylerin öğrenip
kullandığı psikolojik kavramlardan biri olup, herkes tarafından bilinmesine
karsın çoğu insan tarafından hem yanlış, hem de farklı anlamlarda
kullanılmaktadır. Stres denilince, insanın aklına hemen olumsuz ifade tarzları
gelmektedir. Fakat böyle bir düşünce yanlıştır. Çünkü stres içinde bulunulan şartlara
göre zararlı veya zararsız olabilir(Güney, 2001).
“1974 yılında Selye, belirli ölçüler içinde olumlu
ve yararlı olan, uyumun sürdürülmesine yarayan ve «eustress» olarak adlandırdığı”
yeni bir kavram ortaya atarak yaptığı
sınıflandırmada, stresi yararlı (eustress) ve zararlı (distress)
olarak iki guruba ayırmıştır. Çoğu insan stres hakkında konuştuğunda onun zararlı
ve hastalık veren yönü üzerinde durur. Gerçekten kontrol edilmediğinde stres insan
sağlığı ve mutluluğu için oldukça yıkıcıdır, meslek hayatımızı sekteye uğratır,
ilişkileri yıkar, özgüvenimizi zayıflatarak gerçek performansımıza ulaşmamıza
engel olur. “Hatta ölüme bile neden olur” Oysa günlük hayatın bir parçası olan
stres kontrol altına alındığında, insanın hayatını dolu yasamasını sağlayan,
kendini iyimser, yaratıcı ve istekli hissettiren, her sabah yüzleşilecek yeni zorluklar
ve ulaşılacak yeni amaçların olasılığı ile üretken ve enerjik olarak uyanmasına
neden olan, yaratıcı enerji kaynağı olarak yararlı ve gereklidir (Lewis, 1995).
Zira stres, organizma için uyarıcı bir etkendir. İnsana enerji veren ve
değişimlere ve tehlikelere uyum sağlamasını temin eden tek çaredir (Albert,
2003).
Yararlı ve zararlı stres arasındaki temel farklılık
vücutta meydana getirdiği etkidir. Yararlı yani pozitif stres (terfi etmek
gibi) vücutta stres alarmına neden olur. Kalp atıslarının hızlanması ve terleme
gibi belirtiler verir. Vücuttaki negatif etkileri ise genellikle geçici ve kısa
sürelidir. Zararlı stres ise genelde vücutta uzun süreli kalır ve vücuda
zararlı etkileri sürekli olmaktadır. Bununla birlikte stresin zararlı veya
yararlı olması kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Aynı haber bazen iyi,
bazen de kötü stres yaratabilir. Hamilelik haberi yeni evli bir çift için pozitif,
kaçamak bir ilişki içinse negatif stres getirir.
Stres Kaynakları
Çağlar boyunca değişen koşullara paralel olarak
insan üzerinde strese neden olan faktörler de değişmiştir. Stres tarih öncesi
devirlerde yırtıcı hayvanlar, salgın hastalıklar ve savaşlarla ilişkili olarak
ortaya çıkarken, günümüzde teknolojik, ekonomik ve sosyal konulardaki hızlı değişim
ve gelişimlerle bağlantılı olarak kendini göstermektedir (Yılmaz ve Ekici,
2003). Gündelik yaşantıda karşılaşılan olaylar ve kişiler potansiyel birer
stres kaynağıdır. Çoğu zaman nerede, ne zaman ve nasıl ortaya çıkacağı önceden kestirilemez.
Stresin doğal yapısında bulunan bu belirsizlik, değişkenlik ve bilinmezlik aynı
zamanda tehdidin boyutunu da genişletmektedir (Durna, 2004)
Selye’ye göre organizmalar olumsuz duygusal ve
fizyolojik olaylar karsısında ortak bir biyolojik tepki gösterirler. Stresin
kendine özgü bir anlatım veya ortaya çıkış biçimi olmasına rağmen, kendine özgü
belirli bir nedeni yoktur. Bir dönem strese neden olan bir durum ya da olay başka
bir dönemde strese neden olmayabilir . Aynı şekilde stres yaratan faktörler
bireyin çalıştığı ortama, aile yapısına, işletmenin kültürüne, bireyin kişiliğine
bağlı olarak da değişiklik gösterir. İnsanın fizyolojik ve psikolojik dengesini
etkileyen her unsur bir stres kaynağı olarak görülebilir. Bu doğrultuda,
bireyin iş çevresi ve is dışı çevresi birbirini etkileyerek stres oluşumuna
neden olabilir (Özdevecioglu vd., 2003).
Kişinin stres kaynakları birbirinden ayrı düşünülemez.
Bütün stres etkenleri bir bütünün parçaları gibi, birbirini tamamlar ve
etkiler. Kişi işinde iken dış koşullardan soyutlanamaz. Örgüt içi ve örgüt dışı
çevrede bulunan stres faktörleri, kişiye, örgüte ve çevreye ait değişkenlerin etkileşimi
sonucu daha etkili olmaktadır (Keskin, 1997).
Tıpkı bir problemi bilmeden o problemin çözümünü
bulmanın imkânsız olduğu gibi kaynaklar fark edilemeyince etkili bir şekilde
stresi kontrol altına almak mümkün olmamaktadır (Özdevecioglu vd., 2003).
1. Kişisel Stres Kaynakları
İnsanların stres kaynakları, çoğu kez onların
kişiliklerini ortaya çıkaran huyları, mizaçları, karakterleri ve yetenekleri
olabilir. Yani stresin kaynağı bizzat bireyin kendi kişiliği olabilir. Kişileri
etkileyen olaylar değil, olaylara verdikleri anlamlardır. İnsanlar nasıl
düşünüyorlarsa öyle görürler veya görmek istediklerini görürler. Önemli olan
nereye baktığımız değil, ne şekilde baktığımızdır. Çok olumsuz bir durumu, bir
fırsata dönüştürecek iyimser bir bakış, kurtarıcı olabilecekken aynı durum
karamsar bir bakış nedeniyle, felakete dönüşebilir. Bu nedenle, bireyin kişisel
özellikleri, bizzat potansiyel stres kaynağıdır.
Kişisel stres kaynaklarını, bireysel ihtiyaçlar,
kapasite ve karakter gibi unsurlar oluşturur. Algılama farklılıkları,
deneyimler, aile sorunları, aile üyeleri arasındaki ilişkiler, çocukların
yetiştirilmesi, eğitimi, eşlerin iş sorunlarını eve taşımaları, boşanma, ölüm
gibi nedenler kişisel stres yaratan unsurlardır
Kişisel stres kaynaklarını, biyolojik-bedensel,
maddi-parasal, kişisel-duygusal ve yaşam tarzı ve yas açısından dört kısımda
incelemek mümkündür:
1.1. Biyolojik-Bedensel Faktörler
Biyolojik bedensel faktörler arasında; bireyin yaradılıştan
gelen sistem bozukluklarını, iç salgı bezleri veya hormonal denge düzensizliklerini
ve kalıtımsal hastalıkları sayabiliriz. Bu tip bireylerde yüksek tansiyon ve
yüksek kolesterol düzeyine bağlı kalp rahatsızlıklarına rastlamak mümkündür. Bu
insanların kalıtımsal olarak taşıdıkları bu tür hastalıklar aynı zamanda stresin
bir sonucu olarak ta ortaya çıkmaktadır. Bu da doğal olarak stresin neden olduğu
pek çok rahatsızlığı zaten taşıyan bireylerin diğerlerine oranla stres
ortamından çabuk etkilenmelerine ve stresi daha yoğun yasamalarına neden
olmaktadır.
1.2. Maddi-Parasal Faktörler
Günümüzde ekonomik durum birçok kişi için önemli bir
stres kaynağı olmuştur. Birey ailesini geçindirmek, ekonomik sorumluluklarını
yerine getirmek, için daha fazla çalışmak ve karsısına çıkacak sıkıntıların
üstesinden gelmek isteyecektir. Ayrıca, bazı bireyler ekonomik düzey açısından
kendilerini kıt kanaat geçindirecek parasal koşullara razı iken, bazı
bireylerin maddi ekonomik koşullara verdikleri önem büyüktür. Bu tür insanlar
daha lüks ve rahat yasamı düşlediklerinden daha çok para kazanmak isterler.
Daha çok parasal kazanç, daha fazla çalışmayı, bedensel ve zihinsel uğraş
vermeyi zorunlu kılar. Bu durumda da birey daha çok gerilim altına girecek ve
stres yasayacaktır (Eren, 2004).
Birçok insan da ihtiyaçlarını karşılayabilmek için
ikinci bir iş yapmak veya eşlerden her ikisi de çalışmak zorunda kalmıştır. Bu
durum, bireylerin aileye, eğlenceye ve dinlenmeye ayıracakları zamanı oldukça
kısaltmakta ve baslı basına stres kaynağı olmaktadır. Bundan başka özellikle çalışan
evli kadınlar evde ve işyerinde farklı roller üstlenmek durumunda kalmaktalar
ve bunun sonucunda da strese yol açan rol çatışması yasayabilmektedirler.
1.3. Kişisel- Duygusal Faktörler
Bireyler yalnızca fiziksel görünümleri ile değil
tutum ve davranışları itibariyle de birbirinden farklılık gösterirler. Aynı
olaya farklı kişiler tarafından farklı tepkiler gösterilmesi, insanların
hareketleri, duyguları ve düşünceleri bakımından birbirlerinden farklı
olduklarının göstergesidir (Özdevecioglu, 2002).
Kalp damar hastalıklarına yakalanmış kişilerin
kişilik özellikleriyle ilgili geniş çapta araştırmalar yapan Friedman ve Rosenman,
iki ayrı tipte davranış özelligini tanımlamıslar ve bu davranıs özelliklerini A
tipi ve B tipi olmak üzere sınıflandırmıslardır (Arık, 1996).
Potansiyel stres kaynaklarının, herkeste aynı
derecede etkili olması mümkün değildir. Bireyin sahip olduğu kişilik tipi, onun
algılama ve çevresinde olup bitenleri yorumlama seklini etkiler ve böylece
bireyin çeşitli faaliyetlerde gösterdiği performans değişir. Bazıları diğerlerine
nazaran sorunların üstesinden gelmede daha başarılıdırlar. Bazı kişilik
özellikleri insanları strese daha duyarlı kılarken bazı kişilik özellikleri ise
strese karsı duyarlılığı azaltmaktadır. Bazı insanlar yeni ortam ve kişilerden
korku ve çekingenlik duyarlar. İşleri zamanında ve eksiksiz biçimde bitirmek
isterler. Kolay beğenmezler, mükemmelci olurlar. Sorumluluk ve görev bilinçleri
yüksektir. Etraftan gelecek tepki, uyarı ve tehditlere daha duyarlı, hassas ve alıngandırlar.
Bu nedenle, olaylar ve insanlardan etkilenip hemen yüksek moral ve coşkuya ya
da korkuya kapılarak hareket edebilirler. Bu tip insanlara sempatik sistemi
çabuk uyarılabilen ve harekete geçen A tipi kişiler adı verilir (Eren, 2004).
A tipi davranış biçimine sahip bireyler agresif,
sabırsız ve ise çok fazla yöneliktir. Pek çok güdüye sahiptir ve mümkün olduğu
kadar çok kısa sürede ve mümkün olduğu kadar çok fazla başarılı olmak istemektedir.
Zaman baskısından hoşlanır ve aceleci tavır takınarak kendini sürekli bir şeyler
yapmak zorunda hisseder. Tatilde bile hareketsizliği sevmez, çabuk olmayan
insanlara kızar ve oldukça yoğun çalışır ve mesai arkadaşlarından da aynı şeyi
bekler. Kendini çoğu zaman başka insanlara göre daha enerjik hisseder.
Beklemeye hiç tahammülü yoktur Bu kişilikte olanlar sürekli mücadeleci, başkaları
ile yarışma halinde, başarısızlığa tahammül edemeyen, başka insanlarla sürekli çatışan,
onlar tarafından kıskanılan ve bu duyguları yoğun biçimde yasayan sürekli
stresli bir yasam sürerler (Eren, 2004).
A tipi kişilik özelliklerine sahip olanlar kendileri,
aile bireyleri ve iş arkadaşları için oldukça yüksek bir beklenti düzeyine
sahiptirler. Belirledikleri bu seviyenin ideal olduğunu bilmelerine rağmen, bu
seviyeye ulaşamamaları durumunda mutsuz olurlar ve bir stres içine girerler. A
tipi davranıs sergileyenler, hem zamanla, hem yakınlarıyla, hem de kendileriyle
rekabet içindedirler ve rekabetten korkmazlar. Bu rekabet duygusu ister istemez
bütün yaşamlarını kapsar ve sonuçta yoğun bir stres içine girerler (Güney, 2001).
A tipi bireyler için sıralanan özelliklere sahip
olmayan kisiler olarak tanımlanan B tipi kişiler ise strese daha dayanıklıdır
ve stresin insan vücudunda yaptığı etki ve tahriplerden daha az etkilenirler. B
tipi bireyler kendilerini suçlu hissetmeden rahatlayabilirler ve telaşa
kapılmadan çalışabilirler. Zamanın baskısını ve sınırlamasını hissetmez
dolayısıyla sabırsızlık göstermezler. Her şeyi oluruna bırakma eğilimindedirler.
Bu bireyler kolay kolay öfkeye kapılmazlar, düşmanca hisler beslemezler.
Kendilerini övme, başarılarını gösterme ya da tartışma çabasına girmezler.
A tipi, bir davranış biçimidir ve her insan A tipi veya
B tipi davranış biçiminin bazı özelliklerine sahip olabilir. A tipi davranış ne
stres verici bir durum ne de strese karşı verilen bir tepkidir. Yani stresle
aynı şey değildir. Yalnız strese yatkın bir kişilik özelliğidir. Hiçbir insan A
tipi davranış özelliklerinin tamamına sahip olamaz. B tipi davranış özellikleri
gösteren bir insanda da A tipi davranış özelliklerine rastlanabilir (Ulukus,
2001). Çogumuz A ve B tipiözelliklerin birçoğunu birlikte taşırken, bunlardan
biri daha egemendir. Direnç sınırlarımızın dışına çıkmadığımız sürece A tipi davranış
özelliklerimiz nedeniyle fazla zarar görmeyebiliriz (Keskin, 1997).
A tipi kişiliğe sahip bireylerin hızlı tempolarından
kaynaklanan aşırı öfkeli ve sabırsız olmaları ve bu sebeple karsılarındaki
bireylerle çatışma yaşamaları nedeniyle A tipi kişilik özellikleri olumsuz
olarak algılanmaktadır. Oysa örgütlerin orta ve alt kademelerinde A tipi kişiliğe
sahip bireylerin B tipi kişiliğe sahip bireylere kıyasla daha başarılı
oldukları, B tipi kişiliğe sahip bireylerin ise sabırlı ve etraflı
düşünmelerinden dolayı üst kademelerde daha başarılı oldukları tespit edilmiştir
(Zel, 2001).
Bireyin sahip olduğu kişilik yapısı hakkında bilgi
sahibi olması stresle mücadelesini kolaylaştıracaktır. Strese daha yatkın olan
A tipi kişilik yapısına sahip bir birey stres kaynakları ve stresle mücadele teknikleri
konusunda daha duyarlı olmak zorundadır (Durna, 2004)
1.4. Yaşam Tarzı ve Yaş
Birey ne kadar doğal yasam tarzından uzaklaşır ve
bir takım saplantılara yönelirse o ölçüde kendisine stres ortamı yaratmış
olacaktır. İçki, sigara, uyuşturucu ya da ilaç düşkünü olma vücut üzerinde
anormal uyarıcı etkiler yapmaktadır. Ayrıca, hızlı yaşam tarzı; her gün her
gece değişik ortamlarda, değişik kişilerle yasamanın veya kumar gibi heyecansal
ve parasal açıdan insanı etkileyecek alışkanlığın bulunması insan vücudundaki stres
yükünü artıran, direncini kıran, olumsuz etkiler bırakan bir durumdur.
Bunun dışında monoton bir yasam tarzından bıkkınlık
duyan ve değişiklik arayan insanların da bu arayışta umduklarını bulamamanın verdiği
hayal kırıklığı ve bunalım nedeni ile vücut dirençleri zayıflamakta, sağlıklarını
yitirmeleri söz konusu olabilmektedir.
Bireyin yaşı da önemli bir stres kaynağı olmaktadır.
Kişi yaşlandıkça stresle basa çıkma gücü azalır. Beyni bilgiyi kullanmakta
yetersiz kalır ve vücudu da değişimlere cevap verecek kapasitede değildir.
Özellikle kadınlarda menopoz, erkeklerde andropoz dönemlerinde veya orta yas
krizlerinde insanlarda hormonal değişikliklerin oluşması ve dengelerin
bozulması nedeniyle ruhsal ve duygusal sorun ve hayal kırıklıklarına rastlanabilmektedir
(Eren, 2004).
2. Örgütsel Stres Kaynakları
Stres, bireyde gerilime, üzüntüye ve çöküntüye yol
açan bir güçtür. Günümüzde belli bir kurumda çalışan bireyin, zamanının büyük
bir bölümünü iş ortamında geçirerek belli amaçları gerçekleştirmek üzere
kendisinden beklenen rolleri ve görevleri yerine getirmek durumunda olması,
örgütsel stres kavramını ortaya çıkarır. Kişi ve iş ilişkilerinden doğan ve insanı normal işlevlerinden
alıkoyan örgütsel stres, bireyin çevre ile ilişkisi olarak ifade edilen,
bireysel farklardan ve psikolojik
süreçlerden etkilenen, kişiye fazla psikolojik veya fiziksel istekler
yükleyen, dış çevre, durum veya olayın sonucu olan bir tepkidir (Eren
Gümüstekin ve Öztemiz, 2004).
Örgütlerde stres konusu üzerinde durulurken, strese
önce örgüt gerçeği açısından bir çerçeve çizilmesinde yarar vardır. Bu bağlamda
her kurumda yapılan ise, kullanılan teknolojiye, çevresel koşullara, bireylerin
eğilim ve deneyimlerine, gruplaşmalara, çatışmalara, örgüt iklimine ve diğer etmenlere
göre stres kaynakları gelişir. Kısacası bireylerde stres durumlarının oluşumunda
ii hayatının önemli oranda etkisi vardır. Ayrıca örgütlerde ortak nedenlere bağlı
stres kaynaklarının yanında, yalnızca o örgüte özgü veya yapılan isten
kaynaklanan stres durumlarının da var olduğunu söylemek yanlış olmaz.Kısaca, is
yerindeki şartlar birey tarafından bir tehdit olarak algılanıyorsa, bu şartlar
birer stres kaynağıdırlar
3. Çevresel Stres Kaynakları
İnsanlar çevrelerinde yasadıklarına, çok güçlü duygusal
tepkiler gösterirler “Bireylerin
yaşadıkları çevresel koşullar, kişiliklerinin bir parçasını teşkil etmektedir.
Doğuştan getirilen bazı özellikler elbette değiştirilemez ya da değişmez.
Ancak, çevresel koşullar değiştikçe insanların davranışları değişir ve
kişiliklerinde görülür ya da görülmez bir takım değişimler ortaya çıkarabilir”
Bireyin yaşadığı genel çevre ile ilgili stres
kaynakları, is hayatı dışındaki stres kaynaklarıdır. Orta yas bunalımı, çeşitli
ailevi sorunlar, ekonomik krizler, politik hayatın belirsizliği, sosyal ve
kültürel değişimler, ulaşım sorunları vs. gibi faktörler genel çevreyle ilgili
önemli stres faktörleridir.
Bunları aşağıdaki gibi gruplandırarak
inceleyebiliriz:
3.1. Ülke ve Dünya Ekonomisinin Gidişatı ve Belirsizlikler
Ülke ve dünya ekonomisinin gidişatı doğrudan doğruya
birey üzerinde stres yarattıgı gibi, bireyin içinde çalıştığı ve yaşamını kazandığı
işletme organizasyonu üzerinde etkiler yaparak birey üzerinde de dolaylı strese
neden olabilir. Yaşanan krizler, artan işsizlik, yüksek enflasyon, yüksek faiz
gibi bireyin yaşamını sürdürmesini zora sokan ekonomik belirsizlikler insanlar
üzerinde baskı yaratabilir. İnsanları korkutur, yıldırır.İnsanların tüm yaşamını,
uyumunu alt üst eder. Bireyin üzerinde tehlike ve korkuların oluşmasına neden
3.2. Politik Hayatın Belirsizlikleri
Özellikle yerleşmiş bir demokrasisi ve hukukun tam
manada üstün olmadığı toplumlarda, siyasi anlamda istikrar bulmak mümkün değildir.
Politik belirsizlikler her ne kadar durağan politik sisteme sahip ülkelerde
fazla görülmezse de iktidar değişmelerinin her yerde güvensizlik ve dolayısıyla
stres dogurması kaçınılmazdır (Can, 2005).
Bir ülkedeki politik istikrarsızlıklar, siyasi
iktidarların ve hükümetlerin sık sık değişmesi ve bunun doğurduğu
belirsizlikler, erken seçimlerin sık sık gündeme gelmesi, demokrasiye karsı
yapılan müdahale ve darbeler, ekonomik ve sosyal hayatı belirsiz, dengesiz ve
kararsız biçime sokmakta, gerekli kanunların çıkmasını engellemekte, insanların
demokrasiye inançlarının kaybolmasına, korku ve tedirginlik içinde yarın endişesi
ile günlerini geçirmelerine sebep olabilmektedir.
3.3. Çevre ve Ulaşım Sorunları
İnsanları strese sokan ve is yaşamlarının tehlikeye
girmesine neden olan olgulardan biri de yaşanılan kentin çevre ve ulaşım
sorunlarıdır. Büyük şehirlerde –hatta kırsal kesimlerde– yaşayan nüfusun iyice
arması ve sanayileşme, genel olarak çevre kirliliği olarak adlandırılan, hava kirliliği,
su kirliliği, toprağın kirlenmesi, çöp ve atıkların toplanmaması gibi sorunları
ortaya çıkarmıştır. Bu durum bireyin içinde bulunduğu ve hayatını sürdürdüğü
ortamı hem biyolojik olarak hem de sosyopsikolojik olarak tehlikeye
sokmaktadır. Çeşitli solunum hastalıkları, zehirlenmeler, vücut direncinin
azalması, yeni viral hastalıkların ortaya çıkması, çevre bozulması ve kirlenmenin
bir sonucudur. Bu da insanları hem birey olarak hem de toplum olarak riske
sokmakta dolayısıyla stres yasamalarına neden olmaktadır.
İnsanları strese sokan ikinci husus, çalışılan
kentin ulaşım sorunlarıdır. Özellikle büyük şehirlerde ulaşım tam bir karmasa
haline gelmiş durumdadır. İşe gidiş-geliş saatleri esnasında is ile ev
arasındaki mesafenin uzunluğu, yeterli toplu taşıma araçlarının bulunmaması,
yolların yetersizliği, trafik sıkışıklığı ve bunu doğurduğu her an bir kaza
olması endişesi, iş yerinin servis aracının olmaması veya her semtte olmaması
insanların evden işyerine gidene kadar fiziksel ve psikolojik olarak
tükenmelerine eve dönüşlerinde de zaten yorgun olan bedensel, zihinsel ve ruhsal
durumlarının yasamdan zevk almayacak hale gelmesine neden olmaktadır. Bu durum
insanları sosyal hayattan tamamen koparmakta, kısaca strese neden olmaktadır
(Eren, 2004).
3.4. Teknolojik Değişime ve Belirsizlikler
Günümüzde işletmeler, sürekli değişen bir ortamda
faaliyet göstermektedir. Karmaşıklık, hız, değişkenlik ve belirsizlik, günümüz çalışma
hayatının sürekli karsı karsıya kaldığı olgulardır. Değişen bu olgular ile
sadece is dünyası değil, toplumun tüm kesimleri yüzleşmektedir.
Çalışan bireylerin üzerinde strese neden olan diğer
bir faktör de teknolojik değişime ve belirsizliklerdir. Yeni teknolojilerin
üretim faaliyetlerinde kullanım alanları bulması ve hızla yaygınlaşması, örgüt
içinde esneklik ihtiyacının ve çalışanlardan beklentilerin artmasına neden
olmaktadır. Teknolojik değişimlerin avantajlarının yanında, bazı olumsuzlukları
da beraberinde getirdiğini kabul etmek gerekir. İs yaşamındaki değişimin hızı, çalışanların
becerilerini kısa sürede yetersiz duruma getirmektedir. Gelişen teknoloji
karsısında yeni ekipmanı ve sistemleri sürekli iyi bilme ihtiyacı, bireyde bir
tür tehdit durumu ortaya çıkarmaktadır. Bu durum sadece alt kademelerde çalışanları
değil, aynı zamanda, yetenekli üst ve orta düzey yöneticileri de baskı ve
gerilim altına sokmaktadır (Tutar, 2000).
Bundan başka işyeri sahipleri eğer teknolojiyi
yakından takip edip gerekli değişimleri zamanında yapamazlarsa hem üretim verimliliği
düşmekte hem de ürünlerinin kalitesi yetersiz kalmaktadır. Bu durum işletmenin
rekabet avantajını kaybederek kapanması ve çalışanların işini kaybetmesi
riskini beraberinde getirmekte ve strese neden olmaktadır. Diğer taraftan işletmede
yeni teknolojik değişimlerin (bilgisayarlar, robotlar ve otomasyon sistemleri,
vs.), işletmelerde
çalışan is gücünü gereksiz kılmaya başlaması,
makinelerin ve robotların insanların yerini almaya başlayacağı düşüncesi de çalışanlar
üzerinde stres yaratmaktadır (Eren Gümüstekin ve Öztemiz, 2005)
3.5. Sosyal ve Kültürel Değişimler
Kültürler ait oldukları toplumların kurallarına,
kurumlarına, süreçlerine, ilişkilerine ve dolayısıyla yapılarına belli bir
biçim kazandırır. Maddi ve manevi yönleri olan kültüre anlam kazandıran
teknolojik, sosyolojik, ideolojik, duygusal veya estetik unsurlardır. Bu
unsurlarda önemli değişimler, ancak harp ve büyük kaos dönemleri gibi çok sık
rastlanmayan durumların sonucunda ortaya çıkar. Ancak günümüzde hızla küreselleşen
dünya uluslarının kendilerine has sosyal özellikleri, örf ve adetleri, kültürleri,
değerleri, inançları, meslekleri değiştirmesi veya bütünüyle ortadan kaldırarak
süregelen bazı alışkanlık ve gelenekleri yok etmesi söz konusudur (Eren, 2004).
Bu değişimin fert, toplum ve örgüt davranışlarında yarattığı en belirgin sonuç,
dengesizlik ve kararsızlıktır.
Araştırmalar, insanların yavaş olan sosyal ve
kültürel değişmelere uyum sağladığını, ancak hızlı gelişme ve değişimlerde
çatışma yasadığını göstermiştir. Hızlı değişmede insan içinde bulunduğu toplum
kesiminde, ekonomik ve toplumsal durumunu, rolünü, yerini ilkelerini,
inançlarını, ideallerini, amaç ve beklentilerini yitirir (Morgan, 1996).
Strese Verilen Tepkiler
Bireyler, fiziksel, psikolojik ve sosyal
ihtiyaçlarını karşılamak üzere bilinçli eylemlerde bulunurlar. Gerginlik yaratan
şartlarla karşılaştığımızda bedenimiz belirli tepkilerle bu duruma uymaya
çalışır. Homeostatik sınırlar içinde biyolojik denge durumundaki insan varlığı
iç ya da dış çevreden gelen bir stres uyandırıcının etkisiyle karşılaştığında
fizyolojik veya psikolojik nitelikte bir savunmaya geçerek tepkiler verir .
Stres tepkisi kısa ömürlüdür. Organizmaya acil
olarak ihtiyaç duyduğu enerjiyi sağlar. Eğer birbirini izleyen iki stresli olay
arasında insanın kendini yenileyebileceği kadar zaman varsa, her şey yolundadır.
Ancak günümüzde yasam temposunun durmadan artması ve stres yaratan olayların
birbirini izlemesi bizde sürekli büyüyen bir uyarılma ve canlılık durumu
yaratır. Bu durum bireyin psikolojik açıdan huzursuz olmasına, daha sinirli ve
kolay hata yapan biri olmasına neden olabilir. İnanışlara, alışkanlıklara,
kişiliklere ve vücut yapılarına göre bireysel ve değişken olan stres
durumlarına verilen şahsi tepkilerin mümkün olduğu kadar erken ortaya
çıkarılması gerekir. Eğer stres tepkisi çok uzun bir süre yükselme eğiliminde
olursa, bu durum çeşitli fiziksel zararlara da neden olabilir.
Stresin bireyde yarattığı tepkiler spesifik olmayan
tepki, genel uyum sendromu ve savaş veya kaç tepkisi olarak üç baslık altında
incelenebilir.
1. Spesifik Olmayan Tepki
Bedensel açıdan organizmada belirli bir uyarana
karsı spesifik olmayan bir tepki zinciri faaliyete geçerken, psikolojik olarak
olayın stres verici bir nitelik kazanması spesifik faktörlere bağlıdır. Aynı
çevre faktörleri bütün insanlar tarafından aynı biçimde yorumlanmaz. Bazıları
için stres verici olan bir durum bir başkası için stres verici olmayabilir.
Kısaca kimi zaman strese verilen tepkinin her hangi bir özelliği yoktur. Aynı
kişi bile değişik zaman ve durumlarda ortaya çıkan benzer stres verici olaylara
değişik tepkiler verebilmektedir (Baltas ve Baltas, 2004).
2. Savaş
veya Kaç Tepkisi
Stresin, organizmanın bedensel ve ruhsal
sınırlarının tehdit edilmesi ve zorlanması ile ortaya çıkan durum olduğunu
belirtmiştik. Bu tehdit ve zorlamalara vücudun ve zihnin gösterdiği bir tepki
olması dolayısıyla yasayan her insanda stresin doğal olarak bulunduğunu ve bu
nedenle ilk insanla birlikte ortaya çıktığını kabul etmek yanlış olmaz. Bir
sonraki yiyeceğini nereden bulacağını veya bir başka canlıya yem olup olmayacağını
sürekli düşünmek zorunda olan ilkel insanın hayatını tehdit eden böyle bir
durum karsısında iki seçeneği vardır; ya hayatını korumak için savaşacaktır ya
da alt edemeyeceği bir güç karsısında kaçacaktır. Hayatı koruma içgüdüsü, her
iki durumda da, insan vücudunu karşılaşılan problemle mücadele etmeye ve
üstesinden gelmeye hazırlamak için organizmada hem bedensel hem de psikolojik
bir takım değişiklikler yapmaktadır. Bir tehlikeyle karsı karsıya kalan canlı,
bu tehlikeyle basa çıkacağına inandığında savaşmaya; basa çıkamayacağına
inandığında ise kaçmaya hazırlanır (Ulukus, 2001).
Organizma, savaşmaya karar verirse, potansiyel bir
tehlikede hayatta kalmak amacına yönelik olarak tüm sistemlerini alarma
geçirerek maksimum hareketliliğe çıkaracak bir dizi faaliyette bulunur. Bu
faaliyetler ve anlamları şunlardır
• Depolanmış yag ve seker kana karışır (mücadeleye
gerekli enerji için hammadde sağlanır).
• Solunum sayısı artar (bedene daha fazla oksijen
sağlanır).
• Kanda alyuvarlar artar (beyne ve kaslara daha
fazla oksijen taşınır).
• Kalp vurum sayısı artar ve kan basıncı yükselir (başta
merkezi sistem olmak üzere bedenin gerekli bölgelerine gerekli kan takviyesi
yapılır).
• Kan pıhtılaşma mekanizması harekete geçer (savaş
sırasındaki olası yaralanmalarda kan kaybını azaltmak için organizma önceden
koruma altına alınır).
• Kas gerilimi artar (kuvvet gerektiren işlere
hazırlık yapılır).
• Terleme başlar (vücudun soğutma sistemi
devreye girer).
• Sindirim yavaşlar veya durur (iç organlardaki
kan, kas ve beyne geçer, bağırsak ve mesane adaleleri gevşer).
• Göz bebekleri büyür (daha fazla ışık
alınarak algıyı güçlendirmeye, zararlı etkenin daha iyi tanınmasına yardımcı
olur).
• Bütün duyumlar artar (dış ortamdan daha
çok haberdar olunması sağlanır).
• Hipofiz bezi uyarılır (iç salgı sisteminin
etkinliği artar böbreküstü bezinden adrenalin-nonadrenalin salgılanır).
Görüldüğü gibi savaşma kararı alındığında önce
bilinç durumundaki haberdarlık ve uyanıklık artar. Durumluk kaygı düzeyi
yükselir. Sempatik sinir sisteminin çalışması etkinlik kazanır. Bu değişmeler,
doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kandaki adrenalin düzeyini yükseltir.
Sonuçta ortaya çıkan belirtiler de organizmayı savaşa hazırlar .
Bu tepkileri harekete geçiren algılamada bir
yanlışlık yoksa bütün bunların hepsi yararlıdır. İlk insandan günümüze doğru
ilerledikçe, karşılaşılan tehditlerin değiştiği, çeşitlendiği ve arttığı
görülür. Bugün artık vahşi bir hayvana yem olma ihtimalinden ziyade kurallara
uymayan bir sürücünün trafikte aniden yolu kapatarak tehdit etmesi gibi
durumlar modern insanda savaş veya kaç tepkisinin ortaya çıkmasına, yani
adrenalin seviyesinin yükselmesine, kan basıncının artmasına ve kasların
gerilmesine, kısaca strese sebep olmaktadır.
Diğer bir deyişle, bir zamanlar hayat kurtarıcı bir tepki olan stres,
günümüzde en iyi durumda rahatsızlık, en kötü durumda ise potansiyel bir yaşam
tehdidi haline gelmektedir (James ve Edden, 2001).
3. Genel Uyum Sendromu
Her an dış ve iç ortamdan aldığı uyarıcı mesajlar
insanın denge durumunu değiştirir. Organizma bozulan dengesini eski durumuna
getirmek, uyumu sürdürmek için çaba harcar. Harcanan çaba yetersiz kalırsa uyum
bozulur. Uyumu bozan etkenler organizmayı zor durumda bırakır. Organizmaya
taşıyabileceğinden fazlasını yükler. Bu durumda kalan organizma da, fazla eşya
konmuş bir odanın tahta döşemesi gibi esner, gerilir, gıcırdar, her an çökecek
gibi olur. Aşırı yüklenmiş bir kamyon gibi, hafif bir yokuşta durup kalır.
İnsan ortaya çıkan değişikliklere uyum sağladığı
sürece dengesini, düzenini, mutluluğunu, sağlığını korur, bu denge ve düzeni
sağlayabilmek için bilinçli veya bilinçsiz çaba harcar. Kimi kez çabasında
başarılı olur, eski denge ve düzenine döner, uyumunu sürdürür (Morgan, 1996).
Hans Selye’ye göre vücudun strese verdiği tepkiler belirli
bir zaman içinde gerçekleşir. “Genel Uyum Sendromu (General Adaptation
Syndrome-GAS)” olarak ifade edilen bu biyolojik birbirinden ayrı fakat
birbirini izleyen üç aşamadan ( Alarm, Direnme,Tükenme ) meydana gelir. Çeşitli
stres uyandırıcıların saldırılarına karsı hayatımızın idamesini sağlayan bir
mekanizma olduğu düşünülen Genel Uyum Sendromu, kaynakları ve biçimi ne olursa
olsun bütün stres yapıcı etkenlere karşı organizmanın yaptığı uyum
reaksiyonlarının niteliklerini ifade eder.
Alarm
Reaksiyonu
Alarm, canlının stres olarak algıladığı bir dış
uyarıcıyla ilk kez karşılaştığında organizmanın içine girdiği durumdur. “Bu aşamada
vücudun strese ani tepkisi söz konusudur” (Tokay, 2001). Örneğin, bir deniz yolculuğu
esnasında gece karanlığında denize düsen birinin organizması, anında ihtiyacı
olan duruma adapte olmak için harekete geçerek yüzmeye çalışır, bağırır, yönünü
bulmaya çalışır, tutunacak bir dal arar. Bu esnada “otonom sinir sisteminin sempatik
kısmı, bedeni stres yaratıcı olaya karsı savaşmak veya kaçmak için hazırlar” .
Organizma bu dönemde soka ve kontrşoka girer. Şok döneminde vücut ısısı ile kan
basıncı düşer. Kalp duracakmış gibi olur ve insanın eli ayağı çözülür. Pesinden
gelen kontrşok döneminde, organizma
stres yaratan durumla baş edebilmek için genel bir canlanma haline girer. Normalin
üstünde enerji ve güç isteyen isleri yapabilmek için, adrenalin salgılanarak kana
karışmaya baslar. Kalp atışları ve solunum hızlanır .
Birkaç
dakikadan birkaç saate kadar sürebilecek olan alarm reaksiyonu esnasında stres
yaratan durum ortadan kalkarsa organizma normale döner. Eğer strese neden olan
durum devam ediyorsa direnç dönemine girilir.
Direnç
Dönemi
Bu dönem, alarm reaksiyonlarının hemen hemen normal
düzeyine indiği, organizmanın dikkatini adeta kendisini tehdit eden şart
üzerine yoğunlaştırdığı dönemdir. Bu yüzden belirli bir stres uyandırıcıyla
mücadele edecek sistemler tekrar canlanırken, ilgisi olmayan sistemlerin
faaliyeti yavaşlar. Böylece mevcut enerji ve imkânlar yalnız stres uyandırıcı
üzerinde yoğunlaştırılmış olur. Örnegin; vücut, aldığı bir toksine karsı direnç
döneminde ise, soğuk algınlığına karsı direnci düşüktür.
Vücut strese direndiği sürece onu yenebilir. Eğer
direnç dönemi başarıyla aşılırsa beden normal koşullara döner, başarısız
olunursa vücut zayıflar, kuvvetten düşer ve organizma tükenme dönemine girer
(Arık, 1996).
Direnç döneminde böbreküstü bezinin kabuk bölümünden
salgılanan kortikosteroidlerin salgılanmasını sağlayan bağlantılar bozulur.
Böylece dokulara, organlara sistemlere ilişkin çeşitli hastalık tabloları
ortaya çıkar (Köknel, 1998:273).
Bu dönemde alarm aşamasındaki belirtilere ek olarak
ya da onlardan ayrı olarak, sık rastlanan bedensel belirti ve yakınmalar
şunlardır (Morgan, 1996:103).
• Ağızda, boğazda kuruluk,
• Bitkinlik,
• İştahsızlık, zayıflama ya da çok yemek yeme,
oburluk, şişmanlama,
• Bas ağrısı, bas dönmesi,
• Boyunda, ensede, belde, sırtta ağrı, gerginlik,
kasılma ve eklem ağrıları,
• Dururken, otururken, yürürken dengesizlik,
sallanma
• Ellerde ayaklarda, sırtta, tüm bedende terleme,
• Uykusuzluk, aşırı uyku, düzensiz uyku,
• Uykuda diş gıcırdatma, konuşma,
• Korkulu rüyalar görme, birden bire korkuyla
uyanma, uykuda el kol hareketleri, kalkıp yürüme,
• Mide, bağırsak bozuklukları, sindirim zorluğu,
• Bulantı, kusma, ishal,
• Konuşma güçlüğü, hecelerin, sözcüklerin bağlanmasında
bozukluk, kekeleyerek konuşma, az ya da çok konuşma,
• Gürültüye ve sese karsı aşırı duyarlılık,
• Direnç evresinde durumluluk, kaygı düzeyinin
azalıp sürekli kaygı düzeyinin yükselmesi, endişe, karamsarlık, öfke, korku,
sinirlilik, tedirginlik gibi belirtilerin devam etmesine neden olur.
Tükenme
Dönemi
Tükenme aşamasına gelindiğinde ise stresli halin
devam etmesiyle uyum enerjisi zayıflamakta, dolayısıyla ciddi ve sürekli
gerilim sonucu bitkinlik ve yıkım başlamaktadır. Birey tükendiği zaman tamamen
strese gömülmüş demektir. Vücut sistemi artık tepki vermemektedir. Bu kişi
çevresinde gelişen olaylar karsısında uyuşmuş gibi davranır ve hiçbir yapıcı
tepki veremez. Tükenme safhasında kayıtsızlık ve duygusal geri çekilmenin başladığı
nokta artık geri dönülmez bir noktadır. Bütün kaynaklarını bitiren beden
tükenme haline girerek her türlü hastalığa açık hale gelir. Stres uyandırıcı şartların
devam etmesi durumunda da sonuç ölüm olur.
Stres Belirtileri
Strese karşı verilen tepkiler uzun zaman dilimi
içinde bir takım hastalıkların gelişmesine neden olur. İstediğimiz anda stres
uyandırıcı olayın dışına çıkabilme yani stresi kontrol edebilme imkânına sahip
değilsek vücudumuz pes pese savaş veya kaç tepkisi yasar ve yavaş yavaş bir
takım belirtiler görülmeye baslar (Braham,1998).
Stres kişiden kişiye değişen belirtiler verebilir.
Bazıları streslerini davranışlarıyla belli ederler; konuşmaları hızlanmaya,
sesleri yükselmeye, adımları çabuklaşmaya, solunumları artmaya, el kol
hareketleri çoğalmaya baslar, agresif ve sinirli olurlar. Bazıları ise bedensel
olarak tepki verirler, vücutları onlara stresle ilgili sinyaller üretir; uyku bozukluğu,
şiddetli yorgunluk, bas ağrıları, karın ağrıları, sırt ağrıları vs. En
sonuncular ise daha çok zihinsel tepkiler verirler; endişelenme, cesaret göstermeyi
başaramama, geçmişte yaptıkları hataları durmadan düşünme ve söyleme gibi
(Albert, 2003).
Her insanın bir zayıf noktası, devamlı olarak strese
maruz kalındığı zaman açık veren zayıf bir yönü vardır. Ruhsal, sosyal,
duygusal, zihinsel ve fiziksel olmak üzere beş kategoriye ayrılan bu belirtiler
aşağıdaki gibidir.
1.Ruhsal
Belirtiler
Bireyin tutumları ve mizacında stres yaratan
değişimlerdir.
• İçinde bir boşluk hissetme,
• Affetmeyip kin duyma,
• Hayatın anlamının kaybolması,
• Yönünüzün kaybolması,
• Suçluluk duygusu,
• Diğer insanlara düşmanlık duyma,
• Suç işleme.
2.Sosyal Belirtiler
Diğer insanlardan soyutlanarak , insanlarla ilişki
kurmada ortaya çıkan stres belirtileridir.
• Acı duyma ve gücenme,
• Ben merkezli olma,
• Yalnızlık, insanlara karsı güvensizlik,
• Geriye çekilme,
• Toleranslı olmamak, insanlarda hata bulmaya
çalışmak ve sözle rencide etmek,
• İnsanlara sıkıntı vermek, randevulara gitmemek
veya çok kısa zaman kala iptal etmek,
• Başkalarını suçlamak, haddinden fazla savunmacı
tutum.
3.Zihinsel Belirtiler
• Düşüncelerin zihne hücum etmesi, zihin karışıklığı,
·
Unutkanlık
• Konsantrasyon ve karar vermede güçlük,
• İlgisizlik,
• Can sıkıntısı,
• Devamlı olumsuz, bencilce konuşmalar yapma,
• Hüküm vermede güçlük çekme,
• Karamsarlık,
• Korkular, fobiler
• Mizah anlayışı kaybı,
• Aşırı derecede hayal kurma,
• İntihar etme düşüncesi.
4.Duygusal Belirtiler
• Duyguların hızlı ve sık sık değişmesi,
• Huzursuzluk duyulması,
• Kızgınlık, öfke patlamaları,
• Depresyon,
• Üzüntü, soğukluk, suçluluk,
• Sık sık kâbus görme,
• Sakinleşmeme,
• Kaygı veya endişe,
• Ümitsizlik duygusu, özgüven azalması veya
güvensizlik hissi,
• Asabilik, gerginlik,
• Aşırı ağlama, çabuk ağlama,
• Sinirsel gülme krizleri,
• Heyecan duymama,
• Umutsuzluk,
• Hastalık kuruntusu,
• Duygusal olarak tükendiğini hissetme, duyguları
ifade edememe,
• Aşırı hassasiyet veya kolay kırılabilirlik,
• Başarısızlık duygusu, tatminsizlik,
• Bastırılmış öfke, saldırganlık veya düşmanlık
duyguları.
5.Fiziksel Belirtiler
• Kalp çarpıntısı,
• Kan basıncının artması,
• Kabızlık veya ishal,
• Titreme,
• Kulak çınlaması,
• Sırt ağrısı,
• Göğüs ağrısı,
• Kas spazmı, kas gerilmesi, kramplar,
• Ellerin ve ayakların buz kesmesi,
• Deri hastalıkları, döküntüler
• Ani kilo değişmesi,
• Kronik yorgunluk,
• Uykusuzluk, uyanma zorlugu,
• Bas ağrıları, migren,
• El ve ayak parmaklarında hissizlik,
• Seks isteğinin kaybolması,
• Çene kasılması veya diş gıcırdatma,
• El ve ayak parmaklarını aşırı oynatma,
• Tırnak yeme,
• Alkol ve sigara içiminde artış,
• Hazımsızlık, ülser,
• Alerjiler,
• Basını devamlı öne eğme,
• Aşırı terleme,
• Boğazda ve ağızda kuruluk,
• Sinirsel tikler,
• Sık sık idrar yapma,
• Düzensiz aralıklarla yemek yeme, iştahta
değişiklik,
• Nefes kesilmesi, solunum güçlüğü,
• Bas dönmesi ve bayılma,
• Kazalarda artış,
• Kekeleme
Bu belirtiler sık görülmeye başlamışsa, bireyler
stres altında demektir. Stresi kontrol etmek için onun farkında olmak gerekir.
Birey ancak kendi ruhsal, sosyal, duygusal, zihinsel ve fiziksel özelliklerini
iyi analiz etmişse normal dışı durumlardaki bu belirtilerin farkına varabilir
ve stres yaratıcı durumla en iyi şekilde mücadele edebilir (Güçlü, 2001)
Yukarıdaki belirtilerden hepsinin birden ortaya çıkması
gerekli değildir. Bunlardan bir kaçının varlığı bedensel olarak stres altında
olunduğunun işaretini vermektedir”
(Eren, 2004). Bu belirtiler daha ziyade birbirini etkileyerek çogu kez bireyi bir
kısır döngüye sokar. Örnegin, eğer birey, her hangi bir stres uyandırıcıya bas ağrısıyla
tepki veriyorsa, bu bas ağrısı bireyin uykusunu bölecek, uykusuz kalınması
sonucunda da ruh hali olumsuz olarak etkilenecek yeni bir stres nedeni
olacaktır.
KAYNAKÇA
·
ALBERT, E., “Gérer Son Stress”, Manageris, No:121a, s.1–8, 2003.
·
ARIK, İ. A., Motivasyon ve Heyecana Giriş, Çantay Kitabevi, İstanbul, 1996.
·
AYTAÇ, S. ve N. BAYRAM, “Marmara Depremi
Sonrası Bireylerdeki Stres Tepkilerinin Analizi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 2, Sayı 4, s.42–61,
2000.
·
BALTAŞ, A. ve Z. BALTAŞ, Stres ve Başa Çıkma Yolları, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2004.
·
BRAHAM, B. J., Stres Yönetimi, Çev.Vedat G. Diker, Hayat Yayınları, İstanbul,
1998.
·
CAN, H., Organizasyon ve Yönetim, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2005.
·
EREN, E., Örgütsel Davranıs ve
Yönetim Psikolojisi, Beta Basım Yayım Dağıtım, Yayın No:1433, İstanbul,
2004.
·
EREN GÜMÜŞTEKİN, G. ve A. B. ÖZTEMİZ,
“Örgütlerde Stresin Verimlilik ve Performansla Etkileşimi”, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 14, Sayı 1,
s.271–288, 2005.
·
DURNA, U., “Stres, A ve B Tipi Kişilik
Yapısı ve Bunlar Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma”, Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. Yönetim ve Ekonomi Dergisi,
Cilt 11, Sayı 1, s.191–206, 2004.
·
GÜÇLÜ, N., “Stres Yönetimi”, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 21, Sayı
1, s.91–109, 2001
·
GÜNEY, S.,
“Stres ve Stresle Basa Çıkma”, Nobel
Yayın Dağıtım, Yayın no:265, s.513–547, Ankara, 2001.
·
JAMES, J. ve
M. EDDEN, Uzun Saplı Gelincik, Çev. A. Bilge Dicleli, MESS Yayınları, Yayın No:
368, İstanbul, 2001.
·
KESKİN, G.,
“Örgütsel Stres ve Erzurum’da Kamu Çalışanları Üzerine Bir Uygulama”,
Verimlilik Dergisi, Sayı 2, s.141–164, 1997.
·
LEWIS, D., Bir Dakikada Stres Yönetimi, Çev. Nedime Harmandağlı, Arda’s
Yayınları, İzmir, 1995.
·
NORFOLK, D., İs Hayatında Stres, Çev. Leyla Serdaroğlu, Form Yayınları, İstanbul,
1989.
·
KÖKNEL, Ö., Stres, Radikal Gazetesinin Okuyucularına Armağanı, (ty.). Zorlanan insan, Altın Kitaplar Yayınevi, 4.Basım, İstanbul, 1998.
·
MORGAN, G., İşte ve Yaşamda Stresi
Yenmenin Yolları, Çev. Sebnem Çagla, Ruh Bilim Yayınları, İstanbul,
1996.
·
ÖZDEVECİOĞLU, M., “Kamu ve Özel Sektör
Yöneticileri Arasındaki Davranışsal Çalışma Koşulları ve Kişilik
Farklılıklarının Belirlenmesine Yönelik Bir Araştırma”, Erciyes Üniversitesi İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesi
Dergisi, Sayı 19, s.115–134,
(Temmuz-Aralık) 2002.
·
ÖZDEVECİOĞLU, M., E. A. BULUT, E. A.
TEKÇE, Y. ÇİRLİ, T. GEMİCİ, M. TOZAL ve Y. DOĞAN, “Kadın ve Erkek Yöneticilerin
Yönetimi Altındaki Personelin Motivasyon, Stres ve is Tatmini Farklılıklarını
Belirlemeye Yönelik Bir Araştırma”, Celal
Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. Yönetim ve Ekonomi Dergisi, Cilt 10, Sayı 2,
s.125–138, 2003.
·
SABUNCUOGLU, Z. ve M. TÜZ, Örgütsel Psikoloji, Alfa Kitabevi,
Yayın no:464, Bursa, 1998.
·
TOKAY, T., Örgütsel Stres ve Performans İlişkisi,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul, 2001.
·
TUTAR, H., Kriz ve Stres Ortamında Yönetim, Hayat Yayınları, Yayın no:88,
İstanbul, 2000.
·
ULUKUS, K. S., Stres ve İş Verimi,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Sivas, 2001.
·
YILMAZ, A. ve S. EKİCİ, “Örgütsel
Yasamda Stresin Kamu Çalışanlarının Performansına Etkileri Üzerine Bir
Araştırma”, Celal Bayar Üniversitesi
·
İ.İ.B.F. Yönetim ve Ekonomi Dergisi, Cilt
10, Sayı 2, s.1–19, 2003.
Uzm. Psikolog Reyhan Nuray Duman
Bütüncül Psikoloji Danışmanlık ve Eğitim Merkezi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder