Göz
Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR)
İnsanların çoğu güncel yaşadığı sorunlarla ilgili terapi desteği almak
ister. Çocukken ailem benimle ilgilenmedi diyerek terapiye kimse başvurmaz.
Şimdiki zamanda şu sorunu yaşıyorum diyerek gelirler. Çoğu insan kötü
yaşantıların olduğu bir çocukluk geçirmesine rağmen bugünkü sorunların geçmişte
yaşadıkları ile ilgisiz olduğuna inanmak ister. Geçmiş sadece bir öğrenme
deneyimi olarak görülür. Genel olarak düşünülen geçmişte birşeyler oldu ben
belli bir şekilde hissetmeyi ve davranmayı öğrendim. Ama bu yıllar önceydi.
Şimdi onlarla mücadele etmeyi biliyorum artık daha olgunum o halde bu anılar
neden peşimi bırakmıyor? Bir Travma yaşandığında kişi bu anıyı o günkü duygusal
kapasitesi ile kaydeder. Fizyolojik olarak depolanmış yaşantı olayın
gerçekleştiği zaman dilimindeki duygu ve beden duyumu ile işlenmemiş bir
şekilde kaydedilir. Bu anılar işlenmediği diğer anılar gibi hazmedilmediği için
o anıyı tetikleyici bir durum ile karşılaşıldığında olumsuz duygu ve düşünceler
üremeye devam eder. Burada genetik yapının da önemini vurgulamak gerekir.
Genetik bir yük nedeniyle beynimizin işlev görme şekli bizi farklı olayların
etkilerine karşı daha az veya daha çok duyarlı yapabilir. Bu nedenle aynı
travmayı yaşan bir kişi travma sonrası stres bozukluğu geliştirirken diğeri
geliştirmeyebilir. Çocukluğun büyük bir önem taşımasının yanında her şeyin
kaynağını çocukluk anıları olarak görmek de yanlış olduğunu belirtmek gerekir.
Araştırmalar eski olayların sonradan yaşanan olaylar karşısında kişiyi
korunmasız hale getirebildiğini göstermekle birlikte, bazen yeni bir durum
örneğin yetişkin bir yaşta yaşanan bir savaş insanın yaşam dengesini bozup TSSB
geliştirebilmesine neden olabilmektedir.
Göz Hareketleri ile
Duyarsızlaştırma ve Yeniden işleme (EMDR), kaza, savaş stresi, taciz, doğal
afetler veya çocukluk döneminde yaşanan üzücü olaylar gibi rahatsız edici yasam
deneyimlerinin neden olduğu duygusal sorunların yanı sıra, fobi, performans
kaygısı, panik bozukluk, beden algısının bozukluğu, çocuklarda travma
belirtileri, yas, kronik ağrı ve başka sorunların tedavisinde kullanılan
psikolojik bir yöntemdir. EMDR, psikodinamik, bilişsel, davranışsal ve danışan
merkezli yaklaşımlar gibi çok iyi bilinen farklı yaklaşımların öğelerini bir
araya getirmektedir (Shapiro.2001).
EMDR’de danışanın
yaşama daha iyi uyum sağlamasını, olumlu başa çıkma yöntemleri geliştirmesini,
kendisi ve dış dünya hakkında daha olumlu başa çıkma yöntemleri
geliştirebilmesini, daha sağlıklı sosyal ilişkiler kurabilmesini sağlamaktadır.
Terapi sonucunda davranış değişikliklerine neden olur. Yoğun sıkıntı ile
başlayan danışanların çoğu ilk seanstan itibarensıkıntılarının azalmaya
başladığını, kendilerine rahatsızlık veren görüntülerin silinmeye başladığını,
beden duyumlarının rahatladığını ve olumsuz duygulanımların azalmaya
başladığını belirtirler. Sıkıntı yaratan durum eskisi kadar rahatsızlık
vermemeye başlar. Kişi için travmatik yaşantının anlamı değişmeye başlar. EMDR
ile hızlı ve şaşırtıcı bir değişim yaşanır. Travma sonrası stres bozukluğu disosiyatif
bozukluklar ile benzerliği bir anksiyete bozukluğu değil bir disosiyatif
bozukluk olduğu günümüzde tartışılmaktadır. Travma çalışmak disosiyasyon
savunma mekanizması nedeniyle zordur.
Travmatik anının hatırlanması yoğun sıkıntı verir bu nedenle travmatik anının
hatırlanmasından kaçınılır ve üstü örtülür. İfade bulamayan bu rahatsızlık
veren yaşantılar kişiye olumsuz duygular, beden duyumları, olumsuz inançlar
yaşatır.
EMDR, patolojinin,
uygun olmayan bir şekilde yerleşmiş algılamalardan ortaya çıktığını varsayan
bilgi isleme modeline dayanan, sekiz aşamalı bir yaklaşımdır. EMDR tedavisi,
rahatsız edici olaylara ulaşılmasını, islemesini hızlandırmak ve öğrenme
sürecini iyileştirmek için hafızanın algısal ögelerine (duygusal, bilişsel ve
bedensel) odaklanmaktadır (Shapiro, Maxfield. 2002). Francine Shapiro, 1987
yılında tesadüfen kendisini rahatsız eden ve üzen bazı düşüncelerinin
birdenbire yok olduğunu fark etmiş, o rahatsız edici düşüncelerini yeniden
aklına getirdiğinde de bu düşüncelerin kendisini önceki kadar üzmediğini
görmüştür. Bunun nasıl gerçekleştiğini anlamaya odaklanıp, rahatsız edici
düşünceleri aklına getirdiğinde, gözlerinin kendiliğinden ve hızlı bir şekilde,
yukarı ve aşağı doğru verev olarak hareket etmeye başladığını fark etmiştir.
Düşünceler yeniden yok olmuştur ve o düşüncelerin olumsuz yükleri de
azalmıştır. Bu noktada farklı rahatsız edici düşünce ve anılar üzerine yoğunlaşırken
göz hareketleri yapmaya başlayan Shapiro, bu düşüncelerin de yok olduğunu ve
ağırlıklarını kaybettiklerini görmüştür. Sonraki altı ay boyunca 70’ın üzerinde
kişiyle yaptığı çalışmalarla, standart bir işlem geliştirerek bunu Göz
Hareketleri ile Duyarsızlaştırma (EMD) olarak adlandırmıştır. 1990’da 36
klinisyene 2 günlük bir eğitim vermiştir. Bu eğitimi alan kliniksellerden gelen
yüzlerce vaka raporunun değerlendirilmesi sonrasında, rahatsız edici anıların
uyumsal biçimde islenmesi için, anıların ve kişisel yüklemelerin es zamanlı
biçimde duyarsızlaştırılmasının ve bilişsel yeniden yapılandırılmasının önemini
fark etmiştir. Bu noktada yöntemini Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve
Yeniden işleme (EMDR) biçiminde yeniden adlandırmıştır (Shapiro, 1995). Böylece
EMDR özgün bir terapotik yöntem ve temel psikolojik yaklaşımların önemli
unsurlarını içeren bütünleşmiş bir sağaltım yaklaşımı olarak karsımıza
çıkmıştır.
EMDR hakkında sadece
psikolojik yaklaşımların unsurları ile ilgili değil biyolojik olarak da çeşitli
açıklamalar yapılmaktadır. Buna bağlı olarak travmatik deneyimlerle ilişkili
olduğu bilinen limbik sistem ve amigdalaya etki ettiği öne sürülmektedir (Van der
Kolk, 1996). EMDR’nin iki yönlü uyarımı içeren tedavi sürecinde, nörobiyolojik
mekanizmaları uyardığı, epizodik anıların harekete geçmesine katkıda bulunarak
bu anıların kortikal semantik hafızaya uyum sağlamasını hızlandırdığı öne
sürülmektedir (Stickgold, 2002). Olumsuz yasam deneyimleri ya da travmalar,
beynin bilgi isleme sistemindeki biyokimyasal dengeyi bozmaktadır. Bu
dengesizlik, bilgilerin sistemde uyarlanarak çözümlenme durumuna ilerlemesini
engellemektedir. Böylece deneyimle ilgili algılar, duygular, inanışlar ve
anlamlar sinir sistemi içinde kilitlenmiş olmaktadır (Shapiro,1999). Shapiro’ya
(1999) göre; göz hareketleri, travmanın bireyde yarattığı fizyolojik durumu
gidermede etkili olmaktadır. Tıkanmış olan duygular, göz hareketleri yoluyla sağ
ve sol beyin yarımkürelerinin uyarılmasıyla açığa çıkmaktadır. EMDR
sağaltımında, uyarıcı/ engelleyici dengeyi yeniden kurup, donmuş bilginin
duyarsızlaştırılmasını sağlayarak, bilgi islemeyi ve uyarlanmış bir
bütünleşmeyi gerçekleştirmek amacıyla göz hareketlerinden yararlanılmaktadır
(Shapiro,1999).
EMDR’ın Temel Öğeleri
EMDR işleminin etkili
bir biçimde gerçekleşmesi, uygun hedeflerin belirlenmesine bağlıdır. Yanlış
hedeflerin seçilmesi ya da yanlış öğeler üzerinde durulması, sağaltımın olumlu
etkilerini en aza indirgeyecektir. Hedefler danışanın sağaltımına ilişkin
gereksinimleri dikkate alınarak belirlenmeli ve tam olarak işlenmelerine özen
gösterilmelidir. EMDR’ın en önemli öğeleri resim (imge), olumlu ve olumsuz
inançlar, duygular- rahatsızlık düzeyleri ve fiziksel duyumlardır(Shapiro
1999).
Resim (İmge)
EMDR işlemi sırasında
danışman danışandan, rahatsız edici bir olay ya da anıyı düşünmesini ve olayı
en iyi biçimde temsil eden bir resme ya da olayın en üzücü kısmına ilişkin, bir
resme odaklanmasını istemektedir. Bu imgenin parçalı ya da bulanık olmaması
önemlidir. Net bir şekilde tanımlanan görüntü daha sonra çalışılacak olan
bellek kayıtlarını harekete geçirecektir. Burada amaç, danışanın bilinçlilik
durumu ile beyninde bilginin depolanmış olduğu bölüm arasında bir bağ
kurmaktadır(Shapiro 1999).
Olumsuz Biliş
Travmatik yaşantılar
geçmişte yaşanmasına rağmen bugünü ve geleceği etkilemeye devam eder . Yaşanan
travmatik olay bireylerde kendileri ile ilgili olumsuz bilişler gelişmesine
neden olur. Travma tedavi edilmedikçe kişinin kendisi ile ilgili olan olumsuz
inancı çeşitli hatırlatıcılar ve tetikleyici durumlar ile tekrarlanır. Bu
nedenle travmatik olan imgenin yanında kişinin bu yaşantı ile ilgili olan
olumsuz bilişin da hazmedilmesi gerekir. Olumsuz olan bilişin doğru şekilde
saptanması çok önemlidir. EMDR’da danışandan, söz konusu imge ile birlikte
ortaya çıkan, kendisi ile ilgili olumsuz bir bilişi ya da uyumsal olmayan bir
benlik değerlendirmesini “ben cümlesi” biçiminde ifade etmesi istenmektedir. Bu
cümle olumsuz biliş olarak adlandırılmaktadır. Bunun belirlenmesi çok kolay
olmadığından danışman danışana yardımcı olmaktadır(Shapiro 1999).
Olumsuz bilişin geniş
zamanda ifade edilmesi gerekir. Geçmiş zamanda ifade edilen olumsuz biliş
geçmişte kalmıştır. Bu nedenle bunu geniş zamanda ifade ederek seansta çalışmak
gerekir. Eğer danışan olumsuz bilişi belirleyemiyorsa EMDR terapistleri olumsuz
biliş örnekleri danışana sunarlar. Danışana bir liste şeklinde sunulan seçeneklerden
birini seçmesi istenir. Bazen danışanlar işlemleme esnasında daha geçerli bir
olumsuz biliş belirleyebilir ve tedavi hedefi olarak bu yeni belirlenen daha
geçerli olan olumsuz bilişe odaklanılabilir.
Olumlu Biliş
Olumlu biliş danışanın
varmak istediği noktadır, hedeflenen yerdir. Genellikle olumsuz bilişin tam
tersi bir inanıştır. Şu an bu inanç geçerli değildir ancak travmatik yaşantı
hazmedildiğinde kişi üzerindeki etkisini yitirdiğinde varılması beklenilen,
kendisi ile ilgili hissetmeyi arzuladığı olumlu inancı gösterir. Danışan ve
danışmanın, hedefle bağlantılı olumsuz inancı belirlemelerinden sonra,
danışanın arzulanan olumlu bir inancı saptaması ve 1 ile 7 derece arasında bir İnanç
Geçerlik Ölçeği (Validity of Cognıtion Scale-Voc) üzerinde derecelendirme
yapması söz konusu olmaktadır. Arzulanan bir olumlu inanç belirlemenin amacı,
sağaltım için bir yön belirlemektir. Böylece hem danışmanın hem de danışanın
EMDR oturumu sırasındaki ilerlemeyi değerlendirmeleri de kolaylaşmaktadır.
Danışman gerekirse danışana olumlu inanç ifadesini biçimlendirmede yardımcı
olmaktadır(Shapiro, 1999). Olumlu bilişi seçerken dikkat edilmesi gereken
noktalardan biri de uygunsuz olanaksız bir olumlu biliş seçilmemesi
gerektiğidir. “O beni sevecek” şeklinde belirlenen olumlu bir bilişi
gerçekleştirmek mümkün değildir. Çünkü insanların başkalarının düşüncelerini
değiştirme gücü yoktur. Bu nedenle olumlu biliş danışanın kendilik değerini
arttırıcı bir inanç olmalıdır.
Duygular-Rahatsızlık
Düzeyi
Olumsuz ve olumlu
bilişler belirlendikten ve olumlu bilişin inandırıcılığı puanlandıktan sonra
travmatik olan yaşantının anımsanmasının ortaya çıkardığı duygunun belirlenmesi
gerekir. Travma ya ait imgeye ve olumsuz bilişe odaklanduğında şuan ne
hissediyorsunuz/ sizde nasıl hisler beliriyor şeklinde sorulur. Bazıkişiler
duygularını ifade etmekte zorlanırlar duygu yerine düşüncelerini ifade ederler.
Burada değersizlik hissi gibi bir yanıt gelirse bunun bir biliş olduğu burada
duygu ifade etmesi gerektiği kişiye söylenir. EMDR’da danışandan anının resmini
ve olumsuz inancını aklında tutarken hissettiği duyguları belirtmesi ve Öznel
Rahatsızlık Düzeyi Ölçeği (Subjective Units of Disturbance Scale- SUD)
üzerinden rahatsız edici duyguları 0 ile 10 arasında bir derecelendirme yapması
istenmektedir. Danışman danışanın hangi duyguyu derecelendirdiğine dikkat
etmelidir. Rahatsız edici bir duygu, örneğin öfke, bir süre sonra yerini yas
duygusuna bırakabilir, ancak danışanın verdiği rahatsızlık derecesi bir önceki
duyguyla ilişkili olabilmektedir. Bu noktada, danışmanın, danışanın hangi
duyguyla ilgili rahatsızlık düzeyini derecelendirdiğini bilmesi uygun tepkiler
verebilmesi ve islemenin sürmesini sağlaması açısından önemlidir (Shapiro
1999).
Beden Duyumları
EMDR de en önemli
unsurlardan biri de beden duyumlarının belirlenmesidir. Özellikle erken dönem
çocukluk travmalarında henüz sözel yetenek gelişmediği için travma bedene
kaydedilir ve sözel olarak ifade edilemez. Her travmanın bir de beden kaydı
vardır. İmge artık hiç rahatsız etmese de beden duyumunun kontrol edilmesi
gerekmektedir. Beden duyumları tamamen rahatlayana kadar işleme devam edilir. Travmatik anı üzerinde yoğunlaşma sırasında
oluşan fiziksel duyumlara odaklanmayı sağlamak genelde işlem üzerinde olumlu
etki yaratmaktadır. Bu duyumlar, kalp atışının hızlanması, terleme ve kaslarda
gerginlik, heyecansal bir gerilimle ilişkili olabileceği gibi olumsuz inançla
da bağlantılı olabilir (Shapiro 1999). Her EMDR oturumu beden taraması
yapılarak tamamlanmalıdır. İşlemin sonunda danışandan zihninde fiziksel
duyumlarına odaklanması istenerek gerçekleşmektedir. Bu noktada danışanın
herhangi bir rahatsızlık hissedip hissetmediğini belirtmesi, oturumun
sonlandırılması için gerekli bir koşuldur.
Göz Hareketleri
Tedavi de temel olarak
göz hareketleri kullanılmaktadır.. Bunun yanında bir çok iki yönlü uyarım EMDR
yaklaşımında kullanılır. Göz hareketleri ve diğer iki yönlü uyarımlar ile
beynin her iki hemisferi sıra ile uyarılmış olur. EMDR’da farklı türde göz
hareketinin kullanılması mümkündür. Danışan için en uygun göz hareketi sekli
(sağ-sol, yukarı- aşağı, verev) belirlenmektedir. Uygun uzaklık ve hareket
hızının belirlenmesi ve hareket sırasında rahatsızlık hissedilip hissedilmediği
sorulmaktadır. Bazı danışanlar gözlerinde ağrı, yaşarma ya da göz hareketi
sırasında kendinden kaynaklı kaygı bildirebilirler. Bu durumda göz hareketi
yerine dizlere veya el üzerine dokunmalarla ya da ses uyarımı kullanma
önerilebilir(Shapiro 1999).
Setlerin süresi
danışandan alınan geri bildirimler doğrultusunda belirlenmelidir. İlk set iki
yanlı 24 hareketten oluşmaktadır. Soldan sağa ve sola doğru yapılan iki yanlı
hareket bir hareket sayılmalıdır. İlk isleme setinde 24 hareket yaptırılabilir
ve setin sonunda danışana “simdi ne geliyor” diye sorulmaktadır. Bu soruyla
danışana imge, içgörüler, duygular ve fiziksel duyumlar bazında neler
yasadığını anlatma fırsatı verilmektedir. Genellikle danışanlar için 24
hareketlik setin bilişsel içeriği yeni bir uyumsal düzeye doğru islemek için
yeterli olduğu bildirilmekle beraber bazı danışanlar bilgiyi islemek için her
bir set basına 36 ya da daha fazla harekete gereksinim duyabilmektedirler.
EMDR’ın Sekiz Aşaması
EMDR tekniği, sekiz
temel asamadan oluşmaktadır. Birinci aşamada, danışanın geçmiş bilgilerinin
alınması ve bir işlem planının yapılması söz konusudur. Bu aşamada danışanın
EMDR için uygun olup olmadığı değerlendirilir ve bir tedavi planı hazırlanır.
Bunu, danışana EMDR işlemlerinin ve EMDR’ın açıklandığı, sağaltım etkileri ile
ilgili beklentilerin belirlendiği hazırlık aşaması izlemektedir. EMDR danışana
tanıtılır ve uygulama için izin alınır. Güvenli yerin oluşturulması gibi
danışanın güvenliğini sağlamasına yönelik çalışmalar yapılır. Üçüncü aşama,
değerlendirme aşamasıdır. Bu aşamada; çalışılacak olan anı belirlenir,
katılımcıdan sorunu ya da anıyı ortaya koymasını; bunun en kötü kısmının temsil
eden resmi tanımlanması istenmektedir. Daha sonra su anda kendisi ile ilgili
olumsuz inancını ifade eden, resme en uygun cümleyi bulması istenmektedir. Bu
olumsuz inancıdır. Sonra danışandan bu kez resme baktığında simdi neye inanmak istediği
sorulmaktadır. Bu da olumlu inancıdır. Ardından danışana bu olumlu inanca ne
kadar inandığını İnanç Geçerlik Ölçeği (Validity of Cognıtion Scale-Voc)
üzerinde değerlendirmesi istenmektedir. Daha sonra olay ile olumsuz inancını
birlikte düşündüğünde hissettiği duygu ve bunu vücudunun neresinde hissettiği
sorulmaktadır. Bu duygunun rahatsızlık düzeyini ise Öznel Rahatsızlık Düzeyi
Ölçegi (Subjective Units of Disturbance Scale-Sud) üzerinde belirtmesi
istenmektedir. Dördüncü aşama olan duyarsızlaştırma aşamasında, iki yönlü
uyarım verilmeye başlanmaktadır. Uyarım zaman zaman kesilerek danışana neler
olduğu sorulmaktadır. Temalar duygusal, davranışsal, bilişsel veya fizyolojik
olabilmektedir. Beşinci aşama hedeflenen olumlu bilişin yerleştirilmesi
aşamasıdır. Yerleştirme aşamasında odak, bilişsel yeniden yapılandırmadır.
Olumlu düşüncenin anı ile eşleştirilmesi söz konusudur. Altıncı aşama, bedensel
gerilimin yerinin belirlendiği ve değerlendirildiği, beden tarama aşamasıdır. Yedinci
aşama danışanın oturumu değerlendirmesi danışanın tekrar terapist tarafından
değerlendirilmesi ve güvenli bir şekilde seanstan ayrılabilecek şekilde
hazırlanarak oturumun kapatılması aşamasıdır. Daha sonra kapanış aşaması
gelmektedir. Bu aşamada bilgilendirme yapılmakta ve danışanın bir sonraki
oturumuna kadar dengede kalmasını sağlamak amaçlanmaktadır. Sekizinci ve son
asama, yeniden değerlendirme aşamasıdır. Bu asama bir önceki seansta yapılan
işler kontrol edilmektedir. Danışanın davranışsal değişim, duygusal ve bilişsel
engeller, yeni anılar ve tutarsızlıklar yaşayıp yaşamadığı takip edilmektedir
(Shapiro,1999).
Konuyla İlgili Kuramsal
Açıklamalar Ve Araştırmalar
1.Biyolojik Yaklaşımlar
Biyolojik yaklaşım,
travmatik stresin merkezi sinir sisteminde (MSS) meydana gelen değişikliklere
bağlı olduğunu ileri sürer. Çok sayıda araştırma, travma sonrası stres bozukluğu
olan hastalarda travmayı hatırlatan durumların, otonom sinir sistemini
harekete geçirdiğini, hem kalp atışı ve kan basıncında artma gibi fizyolojik
tepkilerin hem de travma anılarının canlanmasını sağlayarak psikolojik tepkilere
neden olduğunu göstermiştir. Travmayı doğrudan anımsatmayan yüksek ses,
koku gibi çeşitli uyaranlar da hem otonomik uyarılmaya hem de travma anılarının
canlanmasına neden olmaktadır (Van Der Kolk, 1996).
Literatür çalışmalarına
bakıldığında görüntüler, sesler, tatlar, duygular gibi deneyimler bilişle bağlanmaktadırlar
(Protinsky, Spark, Flemke 2001).Beyin imgelem çalışmalarına göre, travmatik
anılar ve onların duygusal bileşenleri sağ yarımkürede rahatsız edici duyular
seklinde depolanmaktadır. Bu anılar ve duygusal bileşenler, beynin iki
yarımküresinde doğru islenip uygun işlevselliğin sağlanabilmesi için gereklidir
(Protinsky, Spark, Flemke 2001). EMDR’da beynin sağ ve sol yarımkürelerini aynı
anda harekete geçiren göz hareketleri ya da çift taraflı uyarım biçimleri,
yarımküreler arası ileri ve geri bilgi aktarımını kolaylaştırmakta duygu ve
nedenini tekrar işleyerek bütünleşmeyi sağlamaktadır (Shapiro 1995).
TSSB’li hastalarda
beyin görüntüleme teknikleri ile yapılan bir araştırmada; hipokampal hacmin azaldığı,
travmalarının anımsatıldığı durumlarda amigdala ve amigdalaya bağlı yapılarda
etkinlik artısı olduğu, bu artısın özellikle sağ hemisferde belirgin olduğu,
aynı zamanda flashbackler sırasında sağ vizüel kortekste etkinliğin arttığı, kişisel
deneyimleri iletişimsel dile çevirmekle sorumlu sol hemisfer bölgesindeki Broca
alanının tamamen kapatıldığı gösterilmektedir (Van Der Kolk, 1996). Bu
bulgular, TSSB’li hastaların kendi duygularını ve yaşadıkları anksiyeteyi dile
dökmekteki güçlüklerinin ve bunları daha çok fizyolojik tepkiler ve dile
dökülemeyen anksiyete olarak yasamalarının biyolojik karşılıkları gibi görünmektedir.
Van Der Kolk (1987), TSSB sağaltımında, kaçınılmaz sokun etkilerini ortadan
kaldırmak için laboratuar hayvanlarında kullanılana benzer güçlü bir
duyarsızlaştırmanın gerekli olduğunu öne sürmektedir. Sacks et. al. (2008)
tedavi seansları sırasında EMDR'nin psiko-fizyolojik ilintilerini incelemiştir.
TSSB olan 10 hastanın toplam 55 tedavi seansı impedans kardiyografi ile incelenmiştir.
Bu çalışma yönlendirici yanıt paterni oluşumunun, EMDR tedavi seansları
sırasındaki uyarının başlangıcı ile ilişkili olduğunu göstermiştir. EMDR zaman
içinde önemli psiko-fizyolojik uyandırma ile ilişkili olan otonomik aktivite
paternini gösterdiğini öne sürmüşlerdir. (Sacks et.al.2008)
Shapiro’ya göre (1995),
fizyolojik olarak kilitli kalmış bilginin patolojiden sorumlu olduğunu gösteren
biyokimyasal açıklamalar, hızlandırılmış bilgi işleme modeli ile tutarlılık
göstermektedir. EMDR’ın hızlı ve olumlu sağaltım etkileri, travmatik olayın sağlıklı
bir şekilde özümlenmesinden sorumlu olan doğuştan gelen fizyolojik sistemi,
yeniden dengeleyen elektro- biyokimyasal değişimlerin ortaya çıkmasına neden
olmaktadır (Shapiro, 1995).
2.Psikanalitik Yaklaşım
Freud’a göre, kişi
travmayla karşılaştığında aşırı anksiyetenin bir sonucu olarak doğal uyum
yeteneği bozulur ve daha ilkel savunmalara gerileme gösterir. Travma anında
hareket edebilmenin engellenmesi ve travmaya karşı bir şey yapılamamış olması
ruhsal bir bozukluk olasılığını arttırır. Sonradan olayın, rüyalarda ve
belirtilerde yinelenmesi, egemen olunmamış uyaranlara gecikmiş bir egemenlik
kurma ve olay sırasındaki edilgenliği etkin olarak asma çabasıdır (Sahin, 2000)
Psikanalitik yaklaşıma göre, travmanın etkilerini belirleyen en önemli etmen,
daha önceki bastırmalardır. Kontrol yeteneğini tamamen eski bastırmaların
sürdürülmesine ayırmış bireyler, travmalara karsı zayıftırlar. Egonun gelecek
olayları önceden yasama ve böylece geleceği hazırlama yeteneği, beklenmedik
olaylar karsısında iyi çalışmadığından ani, umulmadık ve karsı konulamaz olaylar,
egemen olunamayacak miktarda heyecana ve uyaran fazlalığına yol açar. Bu
heyecanlar çok ıstırap verici gerilim duyguları yaratırlar ve alışılmış yoldan
zapt edilemeyen şeye egemen olabilmek için marazi ve ilkel düzenekleri harekete
geçirirler (Sahin, 2000).
Yaralanılabilir tüm
ruhsal enerjinin tek bir ise, aşırı uyaran saldırısına egemen olabilmek için
karşıt enerji yapımına yoğunlaştırılması, bazı işlevlerin, özellikle algılama
ve anlama işlevlerinin engellenmesine neden olur. Nesnel olarak kontrol edilemeyen
uyaranlarla kaplanma durumu öznel olarak anksiyete şeklinde hissedilir. Bu
şekilde uyarana boğulmuş kişi uyuyamaz. Travmanın rüyalarda etkin olarak
yinelenmesi hasta için gerçek bir işkence olduğu halde ekonomik yönden bir
rahatlama aracıdır (Sahin,2000).
Horowitz (1973,1984),
kişinin doğal tamamlama eğilimini vurgulayan bir Psikodinamik Bilgi İşleme
Modeli geliştirmiştir. Tamamlama eğilimi, yeni bilginin var olan bilişsel şablonlar
ya da semalarla birleştirilmesi için gerekli görülen psikolojik gereksinim
olarak tanımlanmaktadır (Horowitz, 1973). Bu modele göre, travmatik bilgi, kişinin
dünyaya ilişkin içsel modelleri ile uzlaşıncaya kadar aktif bellekte islenmeye
devam etmektedir. Travma var olan şemayla birleşmediği sürece bilginin, çalışma
belleğinde durması ve zorlayıcı düşüncelerin sürekli araya girmesi söz konusu
olmaktadır. Birbiri ardına duygusuzluk ve kaçınma durumları yaşanması,
travmatik bilginin islenmesi ve bütünleşmesi gerçekleşinceye kadar sürüp
gitmektedir. Bu noktada Shapiro (1995), tamamlama eğilimi kuramının EMDR’ın tıkanmış
isleme modeli ile tamamen uyumlu olduğunu ileri sürmektedir. Shapiro’ya göre
etkili yardım sağlayan birçok strateji ile öz kontrol tekniklerinin,
imgeleyerek yeniden canlandırma aşamalarının bütünleşmesini içeren çoklu tedavi
yaklaşımlı EMDR arasında bir tutarlılık bulunmaktadır.
3.Davranışsal Model ve
Kaçınma Davranışı
Hazırlayıcı Etmenler:
Travma, modern hayatın
her yerinde bulunan bir parçadır. Travmatik olaylara maruziyet için risk faktörleri düşük eğitim seviyesi, erkek
cinsiyeti, erken gelişim problemleri,
nevrotik veya dışa dönük kişilik özellikleri olanlar, daha önce travmaya maruz kalanlar, uyum
sorunu olanlar ya da madde kötüye kullanımını içermektedir (Robertson ve ark.2004). Travmatik strese maruziyeti
takiben TSSB gelişmesi için
risk faktörleri ebeveynlerden erken ayrılma, önceden mevcut olan anksiyete ya da depresyon ve ailede
psikiyatrik bozukluk hikâyesini içermektedir (Breslau ve ark 1991).
Travma sonrası stres bozukluğunun yasam boyu görülme sıklığı %5–14 arasında değişmektedir
(Aker&Acicbe. 2004). Bu da bir olayın travmatik bir etki yapması veya bu şekilde
algılanmasında hazırlayıcı bazı etmenlerin rolü olabileceğini düşündürmektedir. Yas, cinsiyet, toplumsal ve
kültürel koşullar, çocukluk
çağında yaşanan olumsuzluklar, olumsuz yasam olayları, toplumsal desteğin ve işlevselliğinin
yetersizliği, aile ve psikiyatrik hastalık öyküsü gibi genetik, biyolojik ve psikolojik yatkınlıklar bu tür bir
etkinin ortaya çıkmasını kolaylaştırmaktadır
(Bryant, Harvey,1995a).
Travma sonrası
stres bozukluğunda travma sırasında bulunan yansız (nötr) herhangi bir iç veya
dış uyarana karşı bir koşullanma olur ve bu yansız uyaran aşırı uyarılmışlık
yaratmaktadır. Bu başka yansız uyaranlarla da eşleşerek koşullanma oluşturmakta
ve anksiyete yanıtına neden olmaktadır. Koşullanma modelinde tekrar yasatılama
belirtileri, bu şekilde yaygınlaşan bir uyaran genelleşmesinin sonucu
olmaktadır. Uyaran genelleşmesiyle birlikte kişi kendinde duygusal ve
fizyolojik yanıta yol açan ve kendisine travmayı hatırlatan bir dizi durumla
karşılaşmaya başlamaktadır. Önceden kestirilemeyen bu karşılaşmalar
irkilme veya
uyarılmışlık gibi koşullu yanıtlara neden olmaktadır. Bu yanıtları ve bunlara
ilişkin anksiyeteyi azaltabilmek için kaçınma ortaya çıkmaktadır. Bu tür
uyaranlardan kaçınmak zamanla bir yasam biçimi haline gelebilmektedir. Önemli
olan diğer bir nokta, korku yaratarak kaçınmaya yol açan uyaranların sadece
fiziksel çevre ile sınırlı olmamasıdır. Düşünsel, duygusal ve imgesel düzeyde
de kaçınmaların olabileceği unutulmamalıdır. Öfke, hiddet, hüzün, anksiyete ve
panik gibi güçlü duygusal tepkiler, travma sırasında gösterilen yanıtlara çok
benzemeleri nedeniyle yaşantıları her durumda bastırılmaya çalışılır. Böylece
travmayı
hatırlatan her türlü düşünce, duygu, davranış, anı, durum yer gibi uyaranlardan
kaçınma başlamaktadır (Sahin,2000). Tüm bu çabalara karsın kişiler bir şekilde
korku veren uyaranla karşılaşmak durumunda kalır. Bu, bir yönüyle yüzleşme veya
üzerine gitmektir.
Oysa koşulsuz
uyaranın yokluğunda koşullu uyaranla yeterli süre karşılaşmak veya yüzleşmek,
korku ve anksiyete yanıtını azaltıp söndürmektedir. Buna karsın travmadan
etkilenen kişilerde olayı tekrar yaşantılamak veya başka şekillerde anksiyete
yaratan uyaranlarla karşılaşmak sönmeye yol açmaz. Bu durum, yüzleşmenin
terapotik bağlamda yapılmaması ve alışmanın olmaması ile açıklanır (Keane ve
ark.1985). Kendiliğinden yapılan yüzleşmelerde anksiyetenin artısıyla birlikte
eylem düşünsel, davranışsal ve duygusal olarak herhangi bir şekilde kesilmektedir.
Genelde bu karşılaşmalar veya yüzleşmeler düzenli ve sistematik şekilde
yapılmazlar. Bu noktalara dikkat edilmesiyle kişinin tedaviye katılması ve tedavinin
etkinliği artacaktır (Foa ve ark.1989, 1993). EMDR tekniğinin de bu işlemin
düzenli ve sistematik şekilde yapılmasıyla sürece olumlu katkısı bulunmaktadır.
Mowrer’in İki Asamalı Kuramı:
Davranışsal modelde
anksiyetenin oluşması, kaçınmanın öğrenilmesine vurgu yapan Mowrer’in İki Aşamalı Kuramı ile açıklanır. Bu kurama
göre korku, klasik koşullanma
ile olusur ve edimsel koşullanma yolu ile sürdürülür. Travmatik
yaşantı
sırasında bulunan iç ve dış uyaranlar, travmaya verilen aşırı yanıtın etkisiyle
koşullu uyaranlar haline gelirler. Koşullu uyaranlarla karşılaşmak ise korku
tepkisinin koşullandırılmasına neden olur. Buna göre, yansız bir uyaran klasik
koşullanma süreçleri sonucunda endişe ve korku veren itici bir uyaran haline
gelir ve anksiyeteyi ortaya çıkarır. Kişi zamanla koşullu uyaran tarafından
ortaya çıkan anksiyetenin yaptığı veya yapamadığı bazı davranışlarla azaldığını
keşfeder. Anksiyeteyi azaltan bu davranış (kaçınma davranışı) ise zamanla
pekiştirilir. Kaçınma davranışı öğrenildiğinde ise sönmeye karsı oldukça
dirençli olur. Sönmeden kastedilen koşulsuz uyaranın olmadığı durumlarda koşullu
uyaranın sürekli olarak bulunmasıyla koşullu tepkinin azalmasıdır (Sahin,2000).
Bu iki aşamalı kuram, travma sonrası stres bozukluğunun aşırı uyarılmışlık ve kaçınma
belirtilerinin sürmesini açıklamaya yardımcıdır. Ancak kuram, ciddi travmalardan
sonra neden bazı kişilerde TSSB geliştiğini veya neden bazı kişilerde TSSB
düzelirken diğerlerinde süreğenlik kazandığını açıklamaz (Marks 1978, O’leary
1975, Keane ve ark.1985, Foa ve ark.1989, 1993). TSSB’nin doğrudan terapotik
karsı karsıya getirme ile sağaltımında travmatik anılar, kaygı azalıncaya kadar
birkaç oturumunda iyileştirilmektedir. (Stampfl& Levis, 1967). Doğrudan
karsı karsıya getirme tekniği ile duyarsızlaştırma çalışmalarında, danışanlar
çok yoğun düzeyde kaygı yasadıkları için terapiyi yarıda bırakabilmektedirler.
Ayrıca çok sayıda oturuma devam etme gerekliliğine karsın danışanların,
terapiye devam etmemeleri sıklıkla ortaya çıkan bir durumdur.
EMDR, travmatik
anıların sağaltımı için, yüksek kaygı yaratan uyaranla uzun süreli karşı
karşıya getirmeyi gerektirmeyen, fakat travmatik olayı hızlı biçimde
duyarsızlaştıran (bazen tek bir oturumun bile yeterli olabildiği) yeni bir
yöntem sunmaktadır. Bazı açılardan EMDR’ın, karşı karşıya getirme yöntemi
olduğu düşünülmektedir. Çünkü doğrudan sağaltım etkisi yaratabilmek için
danışandan travmatik olayı aklında tutması istenmektedir. Bununla birlikte pek
çok araştırma bulgusu ile desteklenen bir bilgi, EMDR’daki karsı karsıya
getirme, diğer tekniklerdekinden daha az kaygı uyandırmaktadır (Wilson, Covi,
Foster& Silver,
1996; Wilson,
Becker, Tinker, 1997). Ayrıca EMDR’da doğrudan terapotik karsı karsıya
getirmede olduğu gibi kaygı düzeyini şiddetlendirme ya da artırma girişimi
yoktur. EMDR’da diğer karşı karşıya getirme tekniklerine oranla daha yüksek
düzeyde başarı sağlandığı gözlenmiştir (Lipke ve Botkin, 1992).
4.Bilişsel Model
Bilişsel modele
göre, anksiyete ve benzeri duygusal sorunlara uyumsuz ve gerçekçi olmayan düşünme
biçimleri neden olur. Tehdidin nasıl algılandığı, kestirilebildiği ve kontrol
edilebilirliği gibi bilişsel değişkenlerin TSSB’nin gelişimi ve sürmesinde
etkili olduğu düşünülmektedir. Stres etkeninin özellikleri de yanıtın ortaya
çıkmasında önemlidir (Aker 2004). Model, bilişsel algılama kadar tekrar yasama,
rüyalar ve uyarılmışlık tepkilerini ortaya çıkaran travmatik bellek içindeki
yanıt elemanlarına da önem vermektedir. Ayrıca sosyal destek, yasam olayları,
basa çıkma yetenekleri, aile öyküsü ve psikopatolojik öykü gibi
çeşitli
etmenlerin koruyucu ya da ortaya çıkarıcı rolleri vardır (Scott,1993).
Anksiyete bozukluğu
olan kişiler, tehlikeyi olduğundan fazla abartıp, kendi kaynaklarını ve stres
etkeniyle ilgili basa çıkma yeteneklerini küçümseme eğilimindedirler.
Travmalardan sonra kişilerde “Ya Hep, Ya Hiç”, aşırı genelleştirme,
olumsuzlukları büyütüp olumlu olayları görmezden gelme kişiselleştirme ve
kendini suçlama, olduğundan güçlü görünmeye çalışma gibi düşünce ve tutumlar
öne çıkar. Bu tür düşünce, inanç ve tutumlar kişinin psikolojisini olumsuz yönde
etkilerler (Scott,1993). Kişinin travmanın nedenine yaptığı atıf ve travmatik
yaşantıya verdiği anlam da bir diğer önemli noktadır. Tehlike veya tehditle
ilgili inançlar anksiyete ve korkunun gelişmesinde temel bir role sahiptir.
Yaşanılan felaketin boyutlarını sonradan öğrenmek bile (nasıl bir felaketten
kurtulmuşum) travmanın anlamının değişmesine yol açabilir (Foa 1993, Aker 2000,
Janoff-Bulmann 1992). Olayın, olayda bulunan anlamını yeniden tanımlanmasının
ve uygun olmayan kendini suçlamanın hafiflemesini içeren bir bilişsel yeniden
değerlendirme, travmadan kurtulanların EMDR’la sağaltımında önemli bir
boyuttur. EMDR’daki duyarsızlaştırma ve bilişsel yeniden isleme, gerçek bir
rahatlama tepkisine yol açmaktadır. Bu noktada kaygı, duyarsızlaştırmanın ardından
gelen derin bir rahatlama tepkisi ile eşleşmektedir. Bu durum, sistematik
duyarsızlaştırma ve doğrudan terapotik karşı karşıya getirmeye benzemekte,
fakat sistematik duyarsızlaştırmadan daha hızlı olmakta ve uzamış karsı karsıya
getirme tekniğinde yaşanandan daha az sıkıntı yaratmaktadır (Shapiro,1995).
Özetlemek
gerekirse; Shapiro (1995) EMDR’ın, en bilinen psikolojik yardım biçimleri ile
tamamen uyumluluk gösteren yanları olduğunu vurgulamaktadır; EMDR’ın erken
çocukluk anılarına verdiği önem psikodinamik model ile bütünüyle uyumludur.
EMDR’da şimdiki işlevsel olmayan tepki ve davranışlar üzerinde durulmaktadır;
bu yönüyle klasik davranışçılığın koşulama ve genelleme paradigmaları ile
tamamen tutarlıdır. Bilişsel terapi alanındaki temellere de kaynaklık eden
danışan merkezli yaklaşımdaki, olumlu ve olumsuz
benlik
değerlendirmeleri EMDR sağaltımında da önemli bir yere sahiptir.
Uzm. Psikolog Reyhan Nuray Duman
Bütüncül Psikoloji