ERGENLİK "YENİDEN DOĞUŞ"
Ergenlik bir geçiş evresidir ve doğasında çatışma
vardır. İnsanlığa verilmiş ikinci bir şans olan ergenlik kişiliğin şekillendiği
ve hayatın geri kalanı için önemli adımların atıldığı önemli bir dönemdir. Ergenlik
her şeyden önce kendini sorgulamak demektir. Temel bedensel ve ruhsal
dönüşümlerin gerçekleştiği ve bu dönüşümlerin hayatın geri kalanında kişiye yön
vereceği önemli bir evredir. Ergenlik
döneminde büyük fiziksel değişiklikler yaşanır ve bu fiziksel değişiklikleri psikolojik
ve sosyal değişiklikler izler. Ergenlik dönemi, buluğ çağı belirtileri ile
başlar. Buluğa ermek kişinin üreme yeteneğini kazanması anlamına gelir. Buluğ
çağındaki gencin vücudunda boyunu ve yapısını değiştiren hızlı değişiklikler
olur, zihinsel yapısında ve ilgilerinde gelişmeler görülür, her iki cinsiyette
de fizyolojik olarak cinsel gelişim tamamlanır. Hızlı ve büyük bir değişimin
yaşandığı bu dönemde ergen değişikliklere uyum sağlamada zorlanabilmektedir. Bu
durum da yetişkinler tarafından uyumsuzluk başkaldırış şeklinde
değerlendirilmektedir.
Ergenler her dönemde yetişkinlerle iletişim
zorlukları yaşamıştır. Günümüze kadar ergenlikle ilgili pek çok şey
söylenmiştir. Batılı kaynaklarda 13. Yüzyıldan itibaren ergenlikle ilgili bilgilere
rastlanmaktadır. Hatta binlerce yıl önce Aristo gençlerin devamlı değişen, her şeyi
isteyen, vurdumduymaz özelliklerine dikkat çekmiştir. Socrat’ın mezar taşına
artık gençlerin büyüklerine saygısız davrandıklarını, acımasızlıklarını
eleştirir yazılar yazdırdığı birçok kitapta yazılmıştır. Her dönemde
yetişkinler kendi ergenliklerini unutup, ergenlerin davranışlarını eleştirmişlerdir.
Yani ‘gençler bizim zamanımızda böyle miydi ‘ sözü sadece günümüze özel bir söz
değil binlerce yıldır yetişkinler tarafından gençlere söylenen bir yakınma
olmuştur.
Çocukluk ve ergenlik dönemi ilk kez ünlü düşünür ve
eğitimci Rousseau, 1782’de basılan Emile adlı eserinde incelenmiştir. Bu
kitaptan yüz otuz yıl sonrasında ilk ergenlikle ilgili bilimsel eseri Hall
yazmıştır. Hall’ın Adolesans adlı iki ciltlik kitabında Darwin’in kuramından
etkilenmiş. İnsanlığın ilkellikten medenileşene kadar geçirdiği evreleri her
insanın kendi yaşamında geçirdiğini savunmuştur. Yani barbar bir varlık olan çocuk sonradan
medenileşerek çağdaş bir insan haline gelecektir. Hall’ e göre kişilik puberte
de şekillenmeye başlar ve adolesans döneminde insan ırkının bir üyesi olarak
yeniden doğar. Bu dönemin büyük karışıklıklar ve fırtınalar dönemi olduğunu İlk
kez Hall vurgulamıştır.
John Locke çocuğun kişilik gelişiminde doğuştan
gelen etkenlerin yanında çevresel etkenlerin özellikle büyük önem taşıdığını
vurgulamıştır. Davranışçılık ekolünün etkinliği arttığı dönemde Watson 1925’lerde
kendisine sağlığı yerinde herhangi bir çocuk verildiğinde onu bir tüccar bir
artist bir doktor bir dilenci ya da bir katil yapabileceğini iddia etmiştir.
Watson’a göre çevresel etkenler kişilik gelişiminde bu derece önemliydi. Bundan sonraki yıllarda Watson ve Locke’un
etkisi ile psikologların dikkati ilk çocukluk yıllarına ve ailenin çocuk
üzerindeki etkisine yönelmiştir. Ayrıca
S. Freud ‘un öncülüğünü yaptığı Psikanaliz ilk dönemlerinde çocuğa odaklanmış
ve erken çocukluk döneminin önemine vurgu yapmıştır. Bu nedenlerle ergenlik
dönemi uzun yıllar ihmal edilmiştir.
Daha sonra ki yıllarda yapılan araştırmalar
ergenliğin önemini ortaya koymuştur. Örneğin Bronson ve arkadaşları 1-16
yaşındaki çocuklara test uygulayarak davranışlarını saptamış bu çocuklar 30
yaşına geldiklerinde de aynı testlere girmiş ve önceden saptanan özelliklerin
yetişkin çağda da devam ettiği bulunmuştur.(1966) Buna benzer çalışmalarla genç
kişiliğin ileriki yaşlardaki kişilikle ne kadar benzediği tartışılmıştır.
Ergenlik dönemi ile tekrar gündeme getiren ve hak
ettiği değeri veren S.Freud’ un kızı Anna Freud’dur. 1958 de ki yazısında “22
yıllık bir aradan sonra ergenlik
konusunu ele alıyorum, bu dönem içinde ergenlikle ilgili bazı çalışmalar
yapıldı ancak ergenliğin analitik bağlamda incelenmesi konusunda durumun hiç de
iç açıcı olmadığı görülmektedir. Özellikle erken çocukluk döneminde yapılan
çalışmalarla karşılaştırıldığında ergenliğe üvey çocuk gibi davranıldığı
söylenebilir.” Bu sözlerden sonra ergenliğe dair araştırmalar artmışmış ve
çeşitli bilim insanları tarafından ergenlik derinlemesine incelenmeye
başlanmıştır.
Anna Freud’a göre çocukluk döneminde yaşanan tüm
çatışmalar ergenlik döneminde yeniden canlanır. Örneğin bebeklik döneminde
yaşanan bağımlılık; ergenlikte bağımlı olma ve bağımsız olma arasında gider
gelir. Ergen bazen bebek gibi davranır
sorumluluk almak istemez bazen de artık bir yetişkin olduğunu herkese
kanıtlamaya çalışır. A. Freud gencin bocalamalarını normal kabul etmiş ve bu
ambivalansın normal ve içsel gelişime karşı bir uyum süreci olduğunu
söylemiştir.
Ergenlerle uzun yıllar çalışıp bu konuda bir çok
araştırma yapan Masterson yetişkin ve ergenlerin kişilik yapıları arasında bazı
farklar olduğunu söylemiştir.(1958) Bu farklar; Yetişkin bilinçaltı dürtülerini
bastırabilmişken ergen bu yetiyi henüz tam olarak kazanmış değildir. Yetişkin
belli değer yargılarını bulmuş bunları benimsemiş kişidir ancak ergen kendine
uygun olacak değer yargılarının arayışındadır ve bir bocalama yaşıyordur.
Yetişkin bir işte çalışıp kendi gelirini elde etmeye ve sorumluluğu tam olarak
almaya yetkindir ergen ise duygusal ve ekonomik açıdan anne babasına
bağımlıdır.
Bir ergenin başarması gereken yasam görevleri
aşağıda kısaca ele alınmıştır.
Ergenlik Dönemi Gelişimsel
Görevleri (Gander & Gardiner, 1993)
1.Fiziksel görünüşünü
kabul etmek ve bedenini etkili bir şekilde kullanmak: Ergenlikteki
bir dizi biyolojik değişimle, birey yetişkinlikteki, boy, kilo, bedensel ve
cinsel özelliklerine kavuşur. Ancak bazı insanlar bu özelliklerinden hoşnut
olmazlar. Kimi kız ya da erkekler, boylarının kısa olmasından şikâyet ederken,
kimisi de kendini güzel ya da yakışıklı bulmayabilir. Bu dönemde herkes kendine
“Ben normal miyim?” diye sorar. Buradaki gelisim görevi bedensel özelliklerini
kabul etmeyi ve onlardan memnun olmayı öğrenmektir.
2.Kadın ya da erkek olarak toplumsal
cinsiyet rolünü başarmak: Son yıllarda toplumsal
kadın ve erkek rolünün gereklerini yerine getirmekle ilgili çok fazla
değişiklik söz konusu olmuştur. Kimileri toplumsal rollerini geleneksel
çerçevede geliştirmekte, kimileri eşitliği ve birbiri ile örtüşen davranışları
savunmakta, kimileri de aşırı uçlar arasındaki yerini korumaktadır. Bu nedenle
anne babaların, öğretmenlerin ve ergenlerin kafaları karışmaktadır.
3.Her iki cinsten yaşıtlarıyla
yeni ve olgun ilişkiler kurmak: İlk ergenlikteki aynı cinsten yaşıt
arkadaşlık ilişkisi yerini, daha olgun kadın-erkek ilişkilerine bırakmalıdır.
Ergen karma grupta, gülüşmeden, kızarmadan, terlemeden ne söyleyeceğini ve
nasıl söyleyeceğini, yetişkinlere özgü çeşitli toplumsal etkinliklere nasıl
katılacağını öğrenmek zorundadır. Toplumsal ilişkilerin nasıl olacağını büyük
çoğunlukla kültür belirler.
4.Anne baba ve diğer
yetişkinlerden duygusal olarak bağımsız olmak: Bu görev
ayrılma ve bireyleşme olarak da ifade edilebilir. Normal ergen gelişimi
ebeveynden psikolojik olarak bağımsız olmayı öğrenmeyi, ev ve aile dışında
ilişkiler kurmayı ve kendi kimliğini aramayı gerektirir. Ergenler bir yandan
kendilerini ayırırken bir yandan da ailenin bir üyesi gibi katılmaya devam
ederek bireyleşir. Olgunlaşma ve ayrılma aileleriyle ilişkilerinde ne kadar
uzaklaştıklarına bakarak ölçülemez. Özerk bir birey olmak ve ebeveynden
bağımsız bir ilişki kurmak, birbirini dışlayan iki durum değildir. Bunlar
birbirini tamamlayan davranışlardır ve ergenlik sırasında gerçeklesen normal
aile gelişiminin bir parçasıdır.
5.Bir meslek seçip bunun için
hazırlanmak ve ekonomik özgürlüğe kavuşabilmek:
Bir ergenin ekonomik olarak özgürlüğe kavuşabilmesi ve kendi ayakları
üzerinde durabilmesi için bir meslek sahibi olması gerekmektedir. Birçok durumda
ergenlik yılları resmi okul öğrenimi, yeteneklerin ve ilgilerin belirlenmesi
üzerinde yoğunlaşarak, genç insana yetişkin yasamı için ne istediği, ne yapabileceği
ve ne yapacağı konusunda karar vermesi için zaman sağlamaktadır. Ekonomik
özgürlüğe sahip olmak için belirlenen yollar, sosyo-ekonomik düzeye bağlı
olarak farklılaşmaktadır. Birçok kişi bu tür seçimleri ergenliğinin sonunda ya
da yetişkinliğinin baslarında yapmasına rağmen, ergenlik dönemindeki okul
yaşantısı ve ebeveynlerin yasam biçimleri ergenin gelecek yönelimi üzerinde
etkilidir. Birçok çalışmanın sonucu ergenlerin gelecek beklentilerinin kültürel
cinsiyet rolleri ve o kültürdeki geçmiş deneyimleri doğrultusunda şekillendiği
sonucuna ulaşmışlardır.
6.Evlilik ve aile yaşantısına
hazırlanmak: Bu gelişim görevi, üç, dört ve besinci görevlerde ilerleme
kaydedilmiş olmasına bağlıdır. Ergenlerin büyük çoğunluğu evlenmeyi ve çocuk
sahibi olmayı beklemektedir. Ancak bazı ergenler bu süreci zevkle beklerken,
bazıları da öfke ya da korku hissederler. Bireyin bu alandaki tutumu, başarı ya
da başarısızlığı, hem kültürden hem sosyo-ekonomik düzeyden hem de aile
deneyimlerinden etkilenir.
7.Toplumsal olarak sorumlu davranışlar
sergilemeyi istemek ve bunu başarmak: Çok az istisna dışında
insanlar yaşamlarını soyutlanmış bir biçimde değil, bir topluluk, bölge,
ülke içinde yaşarlar. Ergen bir yetişkin olarak siyasal, dinsel ve
toplumsal etkinliklere sorumlu olarak katılmayı, vergi ödemeyi ve oy vermeyi
öğrenmesi gerekmektedir.
8.Bir ideoloji edinmek ve davranışlarına
yol gösterecek bir takım değerleri ve ahlaki sistemi oluşturmak: Bebeklikten
ergenliğe kadar bir birey üzerinde ana babaların, yaşıtların, okulun ve
dinin uyguladığı etkiler, yasamak için bir dizi standart oluşturmayı
amaçlar. Bu değerler bireyin benliğine katılır ve hem toplumu hem de
bireyselliği yansıtır. Bu nedenle ergenler bir siyasi görüş ya da bir toplumsal
duruş belirlemek ihtiyacı hissederler. Birey bu görevi gerçekleştirdiğinde
dünyadaki yeri ve diğer insanlarla ilişkilerini belirlemek için bir
yöntemi var demektir.
Çocuğun diğer insanlarla
olan sosyal ilişkilerinin nasıl olacağı, hayatının ilk yıllarındaki
öğrenmelerine bağlıdır. Bu bakımdan anne baba ve diğer yetişkinlerin sosyal
davranışları çok önemlidir. Gerek kuramsal bilgiler gerekse araştırmalar,
ergenin, kimlik gelişimi gibi önemli gelişimsel görevleri başarıyla
tamamlamasında aile ortamının çok büyük etkisi olduğu konusunda ortak bilgiler
ortaya koymaktadır.
Ergenlikte duygusal
sorunlara ve strese yol açan faktörler toplumdan topluma ve kültürden kültüre değişiklik
göstermektedir. Çünkü ergenin gelişimsel görevleri büyük ölçüde sosyal çevre
tarafından belirlenir ve her toplumun ergenlik dönemindeki gence yaklaşımı
farklıdır. Gelişim görevlerinin tamamlanma şekli, bireyin genç yetişkinlik
döneminde önüne sunulacak yeni gelişim görevleri ile başa çıkmada ne kadar iyi
hazırlıklı olduğunu etkileyecektir.
Uzm. Psikolog Reyhan Nuray Duman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder