6 Nisan 2020 Pazartesi


ÇOCUKLARIN KORONA VİRUS SALGINI SÜRESİNCE STRESLE BAŞA ÇIKABİLMELERİ İÇİN EBEVEYNLERE YÖNELİK TAVSİYELER



Bütün dünyayı etkisi altına alan korona virüs salgınında çocuklar ve ailelerden oluşan tüm dünya nüfus bu salgının oluşturduğu olumsuz duygularla baş etmek zorunda. Yaşanan bu atmosferde, çocukları uygun olmayan başa çıkma yöntemlerinden korumak için, yetişkinlerin önderliği gerekmektedir. Çocuklar evdeki kaygı ortamını gözlemlemektedir. Çocuklar duygularını tam olarak ifade edemeyeceği için yaşadıkları olumsuz duyguları öfke nöbetleri, huysuzluk, içe kapanma gibi davranış değişiklikleri ile gösterebilirler. Bu dönemde çocuklarda altına kaçırma, parmak emme, tırnak koparma gibi regresif davranışlar görülebilir.

Salgın nedeniyle çocukların düzeni keskin bir şekilde değişti. Okula giden çocuklar okullarından, arkadaşlarından bir anda ayrılmak zorunda kaldı. Parka çıkıp oynayamama, dışarıya çıkamama, sık gördüğü aile yakınlarını görememe gibi değişiklikleri anlamlandırmakta zorluk yaşayan çocuklara yaşanan bu durum onların yaşına uygun olarak ebeveynleri ya da bakım verenleri tarafından anlatılmalıdır. Çocukların belirsizliklerle dolu olan bu zor süreci en az zararla atlatabilmesi için ailelere yönelik aşağıda birtakım öneriler bulunmaktadır.


  • v   Çocuklarınızı aktif bir şekilde dinleyin ve anlamaya çalışın. Yaşadıkları bu durumu anlatmaları için onları teşvik edin. Çocuklar zor ve sarsıcı durumlarda farklı tepkiler verebilir. Örneğin ebeveynlerine bağlı hale gelmek, endişeli hissetmek, kabuğuna çekilmek, sinirli ya da telaşlı hissetmek, kâbus görmek, yatağını ıslatmak, sık ruh hali değişimleri gibi farklı davranış ve tutumlar sergileyebilirler. 
  • v  Çocuklar destekleyici ve rahat bir ortamda iletişim kurabildiklerinde ve kendilerini ifade edebildiklerinde rahat hissederler. Her çocuğun kendine göre duygularını ifade etme yolu vardır. Bazen oyun oynamak ya da çizim yapmak gibi yaratıcı faaliyetler bu süreci kolaylaştırabilir. Çocukların öfke, korku ve üzüntü gibi duygularını ifade etmesini sağlayacak pozitif yöntemler bulmasına yardımcı olun.
  • v  Çocuğun etrafında duyarlı ve şefkatli bir ortam oluşturulmasını teşvik edin. Çocuklar yetişkinlerin sevgisine ve özellikle de zor zamanlarda daha özverili ilgisine ihtiyaç duyarlar.
  • v  Çocukların bulunduğu ortamlarda salgınla ilgili haberleri izlememeye çalışın.
  • v  Çocukların önünde söylentiler ve doğrulanmamış bilgiler hakkında spekülasyon yapmaktan kaçının. Çocukların evde konuşulanları duyduğunu unutmayın. Felaket senaryoları ile ilgili evdeki kişilerle veya telefonda konuştuğunuzda çocuğunuzun en arka odadan bile size kulak kesilebileceğini hatırlayın.
  • v   Çocuklar, hayatlarında önem arz eden yetişkinleri rol model alarak duygusal çıkarımlarda bulunurlar, dolayısıyla yetişkinlerin krizlere olan tepkilerinin önemli olduğunu unutmayın. Yetişkinlerin kendi duygularını iyi yönetmesi, sakin kalmaları, çocukların endişelerini dinlemeleri ve nazik konuşularak güven vermeleri önemlidir. Uygun olması halinde ve çocuğun yaşı uygunsa, ebeveynlerin veya bakım verenlerin çocuklara sarılmalarını ve onları sevdiklerini, onlarla gurur duyduklarını tekrarlamalarını teşvik edin.
  • v  Eğer mümkünse çocukların oynamaları ve rahatlamaları için imkânlar yaratın.
  • v  Eğer çocuk için güvenli ise, çocuklarını ebeveyn ve aileleri ile yakın tutun ve bakıcılarından ayırmaktan mümkün olduğunca kaçının. 
  • v  Çocuk bakım verenlerinden ayrılmışsa, onlarla düzenli ve sık iletişim (örn. telefon, görüntülü arama) kurun ve onları teskin edin. Tüm çocuk koruma ve güvenlik sağlamaya yönelik tedbirlerin alındığından emin olun.
  • v  Düzenli rutinleri ve programları olabildiğince devam ettirin veya yeni bir ortamda öğrenme, oynama ve rahatlama gibi yenilerini oluşturmalarına yardımcı olun.
  • v  Neler olduğu hakkında gerçekleri anlatın ve enfeksiyon riskini nasıl azaltabileceğiniz ve nasıl güvende kalacağınız konusunda anlayabilecekleri kelimelerle çocuk dostu net bilgiler verin. Çocuklara kendilerini nasıl güvende tutabileceklerini gösterin (ör. onlara ellerini nasıl etkili şekilde yıkayacaklarını gösterin).
  • v  Neler olduğu veya neler olabileceği hakkında güven verici, dürüst ve yaşlarına uygun bir şekilde bilgi verin.
  • v  Evde izolasyon/karantina sırasında çocuklara aktivitelerle virüsü ve korunma yollarını anlatın. Örneğin:
  Tekerlemelerle el yıkama oyunları
  Vücudu keşfeden virüs hakkında hayali hikayeler
 ▪ Ev temizlemeyi ve dezenfekte etmeyi eğlenceli bir oyuna dönüştürün
▪ Çocukların boyaması için virüslerin/mikropların resimlerini çizin
 ▪ Çocuklara korkmamaları için kişisel koruyucu ekipmanı (maske, eldiven vs.) açıklayın

     AYICIK- KORONAVİRÜS DESTEK HİKAYESİ

Bütün dünyayı etkisi altına alan koronavirus salgını nedeniyle bütün düzenleri değişen ve ebeveynlerinin kaygısına tanık olan okul öncesi dönem çocukları için anksiyete ve kapalı alanda kalmaktan ötürü sıkıntıyla baş etmelerine yardımcı olacak araçlara ihtiyacımız var. Bu dönemde en etkili araçlardan biri de hikaye anlatmaktır. Hikaye anlatmak hem çocukların yakınlık kurma ihtiyacını karşılar hem de metaforlar aracılığı ile duygularını anlamlandırmalarını, ifade etmelerini ve kendilerini güvende hissetmelerini sağlar. Aşağıda Joyce Mills Ph.D. tarafından salgın nedeniyle çocuklar için hazırlanan iyileştirici bir hikayeyi ve ebeveynlere yönelik verdiği tavsiyeleri sizlerle paylaşıyorum.


KORONAVİRÜS HAKKINDA ENDİŞELİ MİSİNİZ? HİKAYE ANLATMAK AİLEDE KAYGIYI SAKİNLEŞTİRİR.

Bu hikaye için eğer evde varsa bir pelüş ayıcığı yanınızda bulundurmanız çocuğun temas kurması açısından faydalı olacaktır.

RAHATLATAN AYICIK

    Merhaba, benim adım Rahatlatan Ayıcık ve ben çok özel bir ayıyım. Adımı nasıl aldığımı merak ediyor olabilirsiniz. Annemin bana henüz daha çok küçük bir ayı yavrusuyken anlattığı hikayeyi şimdi size anlatacağım. Bir zamanlar, uzun zaman önce dağların derinliklerinde bir mağara vardı. Bu mağaranın içindeyken, ayın en parlak olduğu zaman, güzel ve büyük bir anne ayı doğum yaptı. Tüm kış boyunca anne ayı yavrusuna kendi özel yöntemiyle baktı. Her şey rahat ve mükemmeldi, tek bir sorun dışında… Yavrusu için uygun ismi bulamıyordu. Görüyorsunuz ki ayılar çok akıllı, tam olarak doğru ismi seçmenin son derece önemli olduğunu biliyorlar. Her ayı diğer ayılardan, tıpkı yüzlerindeki burun izleri gibi biraz farklıdır.

    Evet, hikaye devam ederken, bu anne ayı uyudu da uyudu. Ve uyurken yanında rahatça kıvrılmış olan yavrusunu hayal etti. Bir gün uyurken, mağaranın dışında bir yerlerde büyük bir gürültü meydana geldi. Anne ayı uykusundan huzursuz bir şekilde kıpırdadı, ancak küçük yavrusu sakin kaldı ve annesinin sıcak ve tüylü karnına yakın bir yere sokuldu. Sonra beklenmedik bir şey oldu. Anne ayının huzursuzluğu ortadan kayboldu, bilinmeyen gürültünün dışarıda devam ediyor olmasına rağmen, Anne ayı sakin ve huzurlu hissetmeye başladı. Bir şekilde uykusunda bile, yavrusu yumuşak göbeğine ne kadar yaklaşırsa, içinde o kadar rahatlık ve huzur hissettiğini fark etti Anne ayı. Anne ayı karnından derin bir iç çektiğinde ve yuvarlak kahverengi gözlerini açtığında artık uyanma zamanıydı. Sevgiyle yanında uyuyan küçük yavrusuna baktı ve fısıldadı,”küçüğüm, artık ismini biliyorum. Rüyamda gördüm. Adın ‘Rahatlatan Ayı’. Evet bu doğru. Bu günden itibaren ‘Rahatlatan Ayı’ senin adın olacaktır.

     İlkbahar geldiğinde, anne ayı hemen arkasındaki küçük yavrusu Rahatlatan Ayı ile mağaradan çıktı. Güneş ışığında dışarı çıktıklarında, gururlu anne ayı kudretli bir şekilde kükredi ve yeni yavrusunun adını dağlara duyurdu. ”Bugünden itibaren yavrum ‘Rahatlatan Ayı’olarak biliniyor ve hayattaki amacı endişeleri ve üzüntüleri yatıştırmak ziyaret ettiği tüm kişilere iç huzur ve sevgi duygularını getirmek. Bu benim adımı nasıl aldığımın hikayesi. İşte buradayım, sadece senin için. Beni yakın tutmayı ve “Rahatlatan Ayı”adımı tekrar etmeyi unutma, paylaşmaya geldiğim barış ve sevgi armağanları hep seninle olacak. (evde bulunan bir pelüş oyuncak rahatlatan ayıcık olarak seçilebilir, çocuk hikaye anlatımından sonra o oyuncağa sarılıp öpebilir ve evde kaldığı süreçte oyuncağı ile vakit geçirip onunla yemek yiyip, onunla uyuyabilir. )

Hikayeden sonra çocukların, Rahatlatan Ayı’nın resmini çizmeleri teşvik edilir.

Dr.Joyce Mills’in  korona virüs salgını nedeniyle çocuklarına yardımcı olmak isteyen ebeveynlere yönelik tavsiyeleri aşağıdaki yer almaktadır:

    1.Ailelere çocuklarına salgını nasıl açıklamalı?

Çocuklarımıza nasıl açıklarız: Uzun süre evde kalmamız gerekecek hatta okula geri dönüşünüzde de gecikme olabilir.
     Çocukları Rahatlatın!
Salgın ani gelen ve görünmez bir fırtına gibidir. Küçük bir fırtına olarak başlar ama süre geçtikçe güçlenir. Güçlenme süreci uzun zaman alabilir. Önemli olan fırtınanın bittiğini ve dışarı çıkmanın güvenli olduğunu belirten mesajı duyana kadar içeride güvende kalmak ve korunmaktır. Bazen fırtınanın geçmesi uzun zaman alır, bu yüzden bu sürede birlikte ve güvende olacağız. Fırtına bittikten sonra gökkuşağının çıkacağını hayal edebiliriz.
   ”Ayıların kış boyunca kış uykusuna yattığını biliyorsunuz. Kış bitip bahar gelene kadar kış uykusundan çıkmıyorlar. Ayılar çok akıllı. Ayılar gibi davranabiliriz. Bir ayı gibi bile uyuyabiliriz.”

2. Çocukların stres, kaygı ve hatta korkularını yatıştırmalarına yardımcı olun.

Çocukların korkularını yatıştıran ve streslerini azaltmasına yardımcı olan aşağıdaki gibi bir çizim etkinliği yapılabilir.

   Sadece boş bir kağıda, boya kalemlerine veya kalemlere ihtiyacımız var. Çocuğunuzdan korkularının, endişelerinin ve kendisini strese sokan şeylerin bir resmini çizmesini isteyin. Ardından çocuğunuza başka bir boş kağıt parçası daha verin. Korku, endişe veya stresin çok daha iyi bir hale geldiği bir resim çizmesini isteyin. Sonra çocuğunuzun her iki resme bakmasını sağlayın. Resim 1’in Resim 2’ye değişebilmesi için, bildikleri bir sembol veya bir şey çizmesini isteyin. ”Her şey Daha İyi” resmini yataklarının yanına veya uyuyacakları yere asın. Eğer çocuğunu kabus görüyorsa: Kurtarma için aslında bir “süper kahraman olan çocuğunuzdan”  kötü rüyaya dair bir resim çizmesini isteyin. Ardından bu kötü rüyayı kovalaması için en sevdikleri Çizgi Film Süper Kahramanını çizmelerini isteyin ya da tanıdığı biri kötü rüyayı kovalayabilir. Süper Kahramanın ya da çocuğun tanıdığı kişinin “süper güçlerini” çizmesini söyleyin. Son olarak, süper kahramanın yardımıyla rüyanın şimdi nasıl göründüğünü çizmelerini isteyin.

3.Çocuklar ağlar ve oyun oynamak için dışarı çıkmak isterse, bunu çocuklara nasıl açıklamalıyız?

Sesinizdeki özen ve rahatlıkla, çocuklarınıza salgının “ani görünmez bir fırtına” gibi olduğunu, bu nedenle fırtına bitene kadar evde, güvende kalmanız gerektiğini söyleyin. Böyle durumda hayal gücünü çocuğunuzla oynamak için kullanın. Hayal gücünün sınırları yoktur buu ona gösterin.

 Bellek Şişesi Oluşturma:  Boş bir kağıda şişe çizin. Daha sonra onlardan dışarıda oynarken keyif aldıkları anıları çizmelerini isteyin. ”Dışarıda olanı anılarımızla getirebiliriz” deyin.
 Onlardan çizim başlamadan önce anılarındaki koku, ses, zevk ve duyguların akıllarına gelmesini sağlamak için üç “Sihirli Mutlu Nefes” almalarını isteyin. Çocuğunuzun beş duyusu ile bu anıları hatırlamalarına hatta gözlerini kapatıp hayal etmelerine yardımcı olun. Sonra anıları kağıda çizmelerini isteyin. Çizdikten sonra ya da çizerken bile anılarını paylaşabileceklerini söyleyin. Mümkünse bu etkinliği çocuğunuzla birlikte yapın. Bu kendinizi ebeveyn olarak da beslemenize yardımcı olabilir. Biriktirdiğiniz anılarınızı çizdiğiniz bellek şişesinin üstüne koyun ihtiyacınız olduğunda şişeden tekrar alın ve çocuğunuzla birlikte tekrar hatırlayın.

4. Çocuklar hangi belirtileri gösterdiğinde profesyonel psikolojik destek alınmalıdır?

   Bir ebeveyn çocuğunda aşırı öfkeli patlamalar, uyku problemleri, yeme problemleri gibi son derece sıra dışı davranışlar görüyor ise profesyonel yardım alınmalıdır. Bu durumlarda, çocuğunuzun iyi olduğundan emin olmak için bir uzmana başvurun.

5.Ebeveyn-çocuk ilişkisini geliştirmek için bu zamanı nasıl kullanabiliriz?

    Bebek/aile fotoğraflarına birlikte bakın. Fotoğraflarla ilgili hikayeler anlatın. Doğum günleri, kutlamalar, geziler/tatiller hakkında olumlu anılarınızı paylaşın. En sevdiğiniz tarifleri kullanarak birlikte pişirin. Kurabiye, ekmek, çorba veya sevdikleri diğer favori tarifleri yapabilirsiniz. Malzemelerin eklenmesi ve karıştırılması gibi işleri sırayla beraber yapın. Tarifi nereden öğrendiğiniz hakkında hikayeler anlatın. Tatil, deniz, büyükanne, teyze vb. çocuğunuz için önemli olan ama salgı nedeniyle uzakta kaldığı sevdiği şeyleri ona sorun. ”Kalbini mutlu eden şeylerin resmini çiz” deyip , sonra çocuğunuza o şeylerden bağlantılı olan hikayeler anlatın. Çocuğunuza sarılıp, sallanarak birlikte şarkı söyleyin.

6. Çocuklara yardımcı olacak bazı etkili mini oyunlar oynayın.

 Not: Dışarı çıkıp bir şey satın almak zor olabileceği için kolayca temin edilebilen malzemeler kullanmaya çalışın.

     SAKLAMBAÇ: Herhangi bir küçük nesneyi veya oyuncağı kullanın ve sırayla evinizde bir yerlere bu nesneleri saklayın. Biri onu gizler ve biri bulur. Birden fazla çocuğunuz varsa bu kolay bir oyundur. Nesneyi gizledikten sonra, çocuğunuzun yaşı için makul olduğunu düşündüğünüz sayıya kadar sayın. İki veya üç şeyi de gizleyebilirsiniz. Sayım yapılırken, siz veya çocuğunuz bulunana kadar nesneyi arar. Eğlenceli ve kolay bir oyun, özel bir şeye ihtiyacınız yok. Çocuğunuzun saklamak istediği eşyaları seçmesine izin verin. Bu oyunda da bir metafor var. Bizim için neyin önemli olduğunu gizler, arar ve buluruz.

Zor bir süreçten geçiyoruz, fiziksel sağlığımız kadar psikolojik sağlığımızı da korumakla yükümlüyüz. Evde kalmak zorunda olduğumuz bu günlerin olumsuz yanlarından çok olumlu taraflarına odaklanmamız bizim ve ailemiz için en iyisi olacaktır. Ailemizle daha fazla zaman geçirebilmemiz için bir fırsat olarak bu vakitleri görmeye çalışalım. Çocuklarımızla birlikte oyunlar oynayalım, birlikte ailece bir arada olacağımız yemekler hazırlayıp sofralar kuralım, bir arada olduğumuz bu yemeklerde keyifli sohbetler yapalım. Bir birimize her gün güzel bir iki cümle söylediğimizden emin olalım. Çocuklarımızla anılarımızı paylaşalım.

 Bu süreci hayatımızı eve sığdırarak, birbirimize destek olarak geçirmeyi hedefleyelim. Mükemmel ebeveynlik diye bir şey yoktur her zaman olduğu gibi bu süreçte de “yeterince iyi ebeveyn” olmaya çalışalım. Bu yazıda olan önerileri hayatınıza geçirmeye çalışırken bir tarafınız kendinizi suçlamasın “ben çocuğumla verimli vakit geçiremiyorum” diye. Elimizden gelenin en iyisini yapacağız ama elimizden gelenin. Ebeveynler süper kahramanlar değildir onlar da insandır bunu unutmayalım.  Kendinize hata payı verin, kendinize acımasız davranmayın. Çocukların da sıkılmaya da hakları var. Çocuklar dozunda olan can sıkıntılarıyla yaratıcılıklarını kullanmak ve geliştirmek zorunda kalacaklar. Sıkılmasınlar diye onları ekran önünde saatlerce bırakmayın. Ekran karşısında kalmayı belirli bir süreyle kısıtlayın. İhmal eden veya sınırları ihlal eden, yoğun ilgi ile çocuğu boğan ebeveyn olmak arasında bir yerde olmalıyız. İfrat ve tefrit arasında orta yolu takip etmek ebeveynlikte de gerekli.

Bu yazıyı sonuna kadar okuyup kendinize çocuğunuzla birlikte uygulayabilecek tavsiyeler edindiyseniz şimdi sıra sizde. Arkanıza yaslanın gözlerinizi kapatın, derin bir nefes alın ve kendinize şunu fısıldayın. “Bu da geçer ya hu”…

Uzm. Psk. Reyhan Nuray Duman

2 Nisan 2020 Perşembe


Korona Virus Salgını Nedeniyle Oluşan Olumsuz Duygularla Baş Edebilmek



Hepimiz korku duygusunu çok iyi biliriz. Ani bir ses duyduğumuzda ya da bir araç aniden üzerimize doğru geldiğinde yaşadığımız duygudur. Korku bilinen somut bir deneyim veya tehdit karşısında yaşadığımız otomatik duygudur. Korku ile benzer özellikleri olan ancak onunla bazı noktalarda ayrışan diğer duygu ise kaygıdır. Bu iki duygunun deneyimi çok benzer olmasına rağmen korku ve kaygıyı ayıran temel bir fark vardır. Korku bilinen somut görünen bir tehdit ile ilişkili iken kaygı ise olacağı beklenen gerçekleşmemiş ama olma ihtimali olan yaşantılar üzerine temellenen bir duygudur.  Kaygı geleceğe ilişkindir korku ise bu ana ilişkindir.  Aynen korku gibi kaygı da insan yaşamının doğal bir parçasıdır ve insanın doğaya adaptasyonuna, hayatta kalmasına yardımcı olur.
Kaygı oluşabilecek olumsuzlukları düşünüp tedbir almamızı sağlar. Örneğin üniversite sınavına hazırlanacak olan bir öğrenci kaygı duygusu sayesinde ders çalışır. Günümüzde yaşadığımız salgın nedeniyle yeterli düzeyde kaygı duyan inşalar gerekli önlemleri almaya çalışır, kendini daha fazla korur. Ancak kaygı optimum seviyenin üzerine çıktığında artık işlevsel olmaktan çıkar ve işlevselliği bozmaya başlar.

Gerçek şu ki korku ve kaygı gerekli duygulardır. Bu duygular ortadan kalkacak olsa tehlikelere insanoğlu açık hale gelir, riskli davranışlarda bulunur ve gerekli önlemleri almaz ve muhtemelen hayatta kalamaz. Bu nedenle amacımız kaygıyı ve korkuyu tamamen yok etmek değil bu duyguları ideal seviyede tutmaya çalışmaktır.

Dünya genelinde yaşanan korona virüs salgını nedeniyle yaşadığımız bu zor günlerde kaygı düzeyi optimum olan seviyenin üzerine çıkabiliyor. Bu seviyeye gelen kaygı tedbir almayı sağlamak yerine birçok olumsuz sonuca neden olabiliyor.

Kaygı korku gibi geçici bir duygu olmak yerine süreğen ve kalıcı olabilmektedir. Kronik kaygı ise bir süre sonra kişinin bağışıklığını olumsuz yönde etkilemeye başlamakta ve bizleri hastalıklara daha açık hale getirmektedir. Kaygı kurgularla hareket eder. Örneğin; hasta olan birine temas etmiş olabilir miyim, eve gelen paketlerde virüs var mıydı, acaba şuan virüs vücudumda mı ya hasta olduğumda gerekli olan yardıma ulaşamazsam, karantinaya kaldırıldığımda yalnız kalıp bununla baş edemezsem, sevdiklerime hastalık bulaşırsa bu durumla nasıl baş edebilirim, ya sevdiklerimi kaybedersem, ya ölürsem… Kaygı bu şekilde belirsizlikler üzerinde senaryolar kurduran karmaşık ve zorlayıcı bir hal alabilir. Gerçekleşmemiş olan bu felaket senaryoları ise bedenimizde gerçekten o an tehlike anındaymışız gibi belirtiler ortaya çıkmasına neden olur. Bu tür düşünceler herkesin aklına gelebilir bu normaldir ancak bu düşünceler ve bu düşüncelerle birlikte gelen kaygının süresi, kişinin bu düşüncelere verdiği tepki ve kaygının şiddeti odaklanmamız gereken noktalardır. Bu düşünceler ve yaşadığımız kaygı hayatımızın akışını bozuyorsa, uyku, beslenme düzenimizi etkiliyorsa, bu düşünceler nedeniyle sürekli internette araştırma yapıp, günümüzün büyük kısmını alınabilecek tedbirler ile ilgilenerek geçirmeye çalışıyorsak kaygı bedenimizde normalde yaşamadığımız çarpıntı, nefes darlığı, titreme gibi belirtilere neden oluyorsa kaygı artık normal seyrinden çıkmış patolojik olan kaygıya doğru yol almış demektir.

Kaygı ve panikle karşılaştığınızda size neler iyi gelir?

Kaygı ve panik hissettiğinizde tam olarak ne hissettiğinizi ve neye ihtiyaç duyduğunuzu anlamaya çalışın.  Eğer panik haline gelen bir kaygı yaşıyorsanız ilk önce kendinizi sakinleştirmeniz gerekecektir. Dikkat odağınızı kaygıyı oluşturan düşüncelerden uzaklaştırıp ana getirmeye çalışın. Önce durun ve nefesinize odaklanın. Daha sonra size zor zamanlarınızda iyi gelen kaynaklarınızı hatırlamaya çalışın ve o kaynakları uygulayın. Meditasyon, egzersiz, müzik dinleme, duş alma ya da çizim yapma veya dans etme. Her birimizin bu ve benzeri sakin kalabilme yolları, yoğun bunaltıcı duygularla baş etme kaynakları vardır. Kaynaklarınızı keşfedin ve olumsuz duygular üzerinize akın ettiğinde bu kaynaklara sarılın.

Başkalarıyla iletişim halinde ol

Güvendiğiniz, konuştuğunuzda sizi iyi hissettiren, yeni bir bakış açısı geliştirmenize yardımcı olan bir arkadaşınız varsa onunla konuşup sohbet etmek iyi gelecektir. Bu süreçte kaygınızı daha çok arttıran felaket tellallığı yapan kişilerle konuşup kaygınızı daha çok arttırmaktan kaçının. Kaygı güven veren kişilerle konuştuğunuzda azalıp daha kontrol edilebilecek seviyeye gelecektir.
Çocuğunuz ve ya evcil hayvanınız varsa onlarla vakit geçirin. Onların saflığına kendinizi bırakın ve aklınıza akın eden olumsuz düşüncelere şu cevabı verin: BU DA GEÇER, HİÇ BİR ŞEY KALICI DEĞİLDİR.


Krizi fırsata çevir

Bardağın boş kısmına odaklanmak yerine dolu tarafını gör. Çok yoğun hayat temposu içindeydim, hayat hepimize içimize dönmemiz ve hayatımızı eskisinden daha iyi hale getirebilmemiz için fırsat verdi. Bu dönemin sonunda nasıl bir insan olarak hayatına devam edeceğine karar ver. Önceliklerini değiştirip, değiştirmeyeceğin hakkında düşün. Suyun içindeyken suyun kıymetini bilmeyen balıklar gibi olduğumuzu unutma, hayat normal akışına döndüğünde hayatında hep olan ama fark etmediğin aslında sana hayat sunan su kaynağın nelermiş onları düşün.

Olumsuz duygularla baş etmek için kullanılabilecek beceriler

Beynimiz aynı anda iki tane şey düşünemez bu nedenle olumsuz düşünceleri bastırmak yerine dikkat odağımızı değiştirecek faaliyetlerde bulunmalıyız. Düşüncemizi bastırmaya çalışmak o düşünceyi daha fazla hatırlamaktan ve o düşünce ile ilgili daha fazla uğraş altına girmekten başka işe yaramaz. Sonuçta bastırılmaya, itilmeye çalışılan olumsuz düşüncemiz daha fazla güçlenir. Düşünceleri bastırmaya çalışmak yerine farklı düşüncelere ve eylemlere odaklanmaya çalışın ve odak noktanızı olumsuz olan düşüncelerden uzaklaştırın. Olumsuz düşüncelerden uzaklaşmak için herkesin yolu farklı olabilir. Aşağıdaki olumsuz duygularla baş etmek için kullanılabilecek aktivitelerden size iyi gelebilecek olanları işaretleyin ya da siz kendi listenizi oluşturun.


  • ·         Sayı saymak sakinleştiricidir. Dikkati dağıtır odak noktanızı değiştirir.
  • ·         Uyumak dinlenmek biraz kestirmek iyi gelebilir.
  • ·         Nefes egzersizleri yapmaya çalış. Dik bir şekilde otur burnundan nefes alıp aldığın sürenin 3 katı olan sürede nefesini ağzından yavaşça boşalt. Sadece nefesine odaklan.
  • ·         Odadaki herhangi bir nesneye odaklan, bütün ayrıntılarını incele, dokusuna, şekline, rengine dikkat et.
  • ·         Evde egzersiz yap. Videolardan ya da telefondaki programlardan destek alabilirsin.
  • ·         Çiçeklerin varsa çiçekleri sula onlarla ilgilen hatta onlarla sohbet et.
  • ·         Müzik dinlemek, duş almak, çizim ya da boyama yapmak sakinleşmen için işe yarayacaktır.
  • ·         Ailenle birlikte kutu oyunları oyna.
  • ·         Kitap oku, en sevdiğin kitabı ya da yıllardır okumadığın bir hikayeyi aç tekrar oku. 
  • ·         Balkona ya da gökyüzüne bakabileceğin bir cama çık bulutları seyret. Bulutların şekillerini bir şeylere benzet. Gece gökyüzünde yıldız varsa onları seyret. Yoksa gecenin sessizliğine ve huzuruna kulak ver.
  • ·         Üretebileceğin bir şeyler varsa onları yap. Projeler üretebilirsin, yemek tarifleri deneyebilirsin, ahşap boyama örgü örme gibi el işi etkinlikleri yapabilirsin. Üretmek her zaman iyi gelir.
  • ·         Sağlıklı beslenmeye çalışın, rutin olan beslenme düzeninizde çok büyük değişiklikler yapmayın, stresli zamanlarda fazla yemek tüketmek eğiliminde olunabilir. Ara sıra tartıya çıkabilirsin sana geri bildirim verecektir.
  • ·         Sevdiğiniz kişilere, hayranı olduğunuz ünlülere, süper kahramanlara ya da Allah’a mektup yazın. Sonra da onlardan cevap gelmiş gibi bir cevap mektubu yazın.
  • ·         Bugünden 10 yıl sonraki halinize bir mektup yazın. Geleceğe gönderdiğiniz bu mektuba 10 yıl sonraki halinizden bir cevap yazın.
  • ·         Salgın bittikten sonra yapmayı en çok istediğiniz şeylere dair bir plan hazırlayın.
  • ·         Telekonferanslar düzenleyin, sevdiklerinizle dedikodunun dibine vurun ama salgın harici konularda olmasına dikkat edin.
  • ·         Film, dizi izleyin.
  • ·         Güzel kıyafetlerinizi giyinin, makyaj yapın, sevdiğiniz parfümleri sıkın bütün günü yattığınız kıyafetlerle geçirmeyin. Öz bakımınızı aksatmayın.
  • ·         İyi olduğunuzu düşündüğünüz yönlerinizin bir listesini çıkartın.
  • ·         İlginizi çeken bir konuda online bir kursa katılın.
  • ·         Online konserlere katılın.
      Stresle başa çıkmak için  öğrenmemiz gereken  ilk şey dikkatinizi size sıkıntı yaratan durumdan başka bir yöne çevirmektir. Dikkati başka yöne kaydırabilme becerisi önemlidir çünkü bu beceri sayesinde yaşadığınız sıkıntı geçici bir süre aklınızdan çıkacaktır. Bu durum da size uygun baş etme yolunu bulmak için zaman kazandıracaktır.  Burada önemli bir nokta vardır dikkati başka yöne çevirmek demek kaçınmak anlamına gelmemektedir. Sıkıntı yaratan bir durumdan kaçınmak demek onunla mücadele etmemek onu görmezden gelmek demektir. Yapmayı hedeflediğimiz şey kesinlikle bu değildir.  Amacınız sıkıntı yaratan durumdan biraz uzaklaşıp yaşadığımız olumsuz duyguları baş edilebilir bir düzeye indirebilmektir. Bunu yoğurt mayalamak gibi düşünebilirsiniz. Yoğurt yapabilmek için sütün kaynar olmaması gerekmektedir. Sütün ılık bir hale gelmesi beklenmelidir. Duygularımız da çok sıcak olduğunda uygun baş etme yolunu bulmak pek mümkün olmamaktadır. Bunun için dikkatimizi başka bir yöne çevirdiğimizde sıkıntı yaratan durumdan kısa süreli olarak uzaklaşıp nihai hedefimiz olan sıkıntılı durumla baş edebilmek için kendimize alan oluşturmuş olacağız. Daha sonra stres yaşadığımız konu üzerine daha sakin bir şekilde eğilip kendimiz ve çevremiz için en ideal olan yolu düşünüp, sevdiğimiz bir arkadaşımıza tavsiye verir gibi kendimize tavsiyeler verebiliriz. 

Unutmayın dünya bugüne kadar çok sayıda zorluk atlattı, bu zor günlerde bir gün geride kalacak…

Uzm. Psk. Reyhan Nuray Duman


Transaksiyonel Analiz ve Ego Durumları



Freudyen bir psikanalist ve psikiyatrist olarak eğitim görmüş Eric Berne ve meslektaşları tarafından geliştirilen “Transaksiyonel Analiz (TA)” ya da “İşlemsel Çözümleme Yaklaşımı” bir kişilik ve psikoterapi teorisidir. İnsancıl bir yaklaşım olarak Transaksiyonel Analiz, hem kişiliğin yapısal modelini hem de fonksiyonel davranışsal bir model ortaya koyar (Berne, 1961, 1966, 2001). Psikanalizin zaman alıcı, karmaşık ve danışanlarla iletişime geçmede zayıf olduğunu düşünen Eric Berne, psikanalizden uzaklaşarak danışanlarının yaşamlarında önemli değişimler yapmak amacıyla yoğunluğunu TA teorisine vermiştir. TA özellikle grup tedavisi için geliştirilmiş kavramlar ve tekniklerle psikanalizin bir uzantısı olarak gelişmiştir (Dusay, 1986).
TA’nın tarihsel gelişimi dört aşamada ele alınabilir. İlk aşama, düşünme, hissetme ve davranma üzerine açıklayıcı bir perspektif sağlayan ego durumlarının (Ebeveyn, Yetişkin, Çocuk) Bern tarafından tanımlanmasıyla başlamıştır. Berne, danışanın sesi, jest-mimikleri ve kelimeleri gibi şimdi ve burada fenomenini gözlemleyerek kişiliği çalışmaya karar vermiştir. Eric Berne, bu gözlemlenebilir  kriterlerin bireyin geçmiş tarihi hakkında sonuç çıkarmak ve gelecek problemlerini tahmin etmek için bir temel sağladığını düşünüyordu. İkinci aşama transaksiyonlara ve oyunlara odaklanır. Bu ikinci aşama süresince, TA barındırdığı anlaşılır kavramlardan dolayı ve insanların kendi oyunlarını tanıyabildikleri için popüler olmuştur. Bu aşamada duygulara çok az önem verildiği için TA öncelikle bilişsel bir yaklaşım olarak görülmüştür. Üçüncü aşamada, TA dikkatini yaşam yazgısına ve yazgı analizine vermiştir. 1970’ten günümüze kadar ki olan zamanı kapsayan dördüncü aşama ise Gestalt terapi, grup terapisi ve psikodramada da kendini gösteren tekniklerin TA’ya dahil edilmesiyle karakterize edilir. TA bu süreçte daha aktif olarak ve duygusal yapılara doğru hareket ederek bilişsel faktörlere ve iç görüye yaptığı erken vurguyu dengelemeye çalışmıştır (Dusay ve Dusay, 1989).
Anti-deterministik bir dünya görüşüne dayanan TA, insanoğlunun alışılmışın dışına çıkma ve yeni amaçlar-davranışlar seçme kapasitesine sahip olduğu inancını benimser. Fakat, bu durum bizim sosyal güçlerin etkisinden uzak olduğumuz anlamına gelmez. TA bizim çevremizdeki önemli kişilerin talepleri ve beklentileri tarafından etkilendiğimizi de kabul eder. Bu etkilenme özellikle bireylerin çevrelerindeki kişilere daha yüksek düzeyde bağlı olduğu erken çocukluk döneminde alınan kararlarda kendini gösterir. TA’ya göre bizler hayatta kalmak için hem fiziksel hem de psikolojik olarak yaşamın bazı noktalarında kararlar alırız. Fakat alınan bu erken kararlar gözden geçirilebilir ve sorgulanabilir ayrıca onlar artık hizmet etmiyorlarsa yenileriyle değiştirilebilir (Corey, 2009).

Stewart’a (2000) göre TA’nın felsefi varsayımları üç ifadeyle özetlenebilir:
1. Tüm insanlar iyidir. Herkes bir değere ve saygınlığa sahiptir. Öncelikli olarak bu durum bir davranıştan ziyade bir varoluş ifadesidir. Herkes ne yaparsa yapsın ya da kim olursa olsun değerlidir. Her insanın eşit olduğuna inanmak herkese aynı tarzda davranmak değildir ama herkesin varlığını kabul etmek demektir. Herkes insan olarak bir diğerinden ne iyidir ne de kötüdür sadece farklıdır. Bu farklılıklara rağmen her insan OKEY’dir.
2. Herkes düşünme kapasitesine sahiptir. Önemli bir beyin hasarına sahip olmayan herkes çevrelerindeki ve kendilerindeki değişimleri kavrayabilme kapasitesine sahiptir. Tüm psikolojik sorunlar uygun yaklaşımla ve bireye gerekli bilgiler verildiğinde kişinin kendisi tarafından çözümlenebilir.
3. Herkes kendi kaderini kararlaştırır ve alınan bu kararlar daha sonra değiştirilebilir. İçinde bulunduğumuz ortam ve kişiler bizim üzerimizde az ya da çok bir etkide bulunabilir. Ancak koşullar ne olursa olsun nasıl bir tepkide bulunacağımıza biz karar veririz.
Steiner’e (1979) göre TA teorisi diğer kişilik kuramlarından şu üç temel farkla ayrılır (Akt. Kaçar, 2008):
1. Her birey duygusal açıdan gelişmek ve özerklik kazanmak için bir potansiyele sahiptir.
 2. Her birey karşı karşıya kaldığı durumlarda bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde bir seçimde bulunur.
3. Her birey hayat akışını değiştirme potansiyeline sahiptir.
Transaksiyonel Analiz’de Eric Berne (1961) insan davranışının temelinde temas ihtiyacının olduğunu belirterek teorisini buna dayandırmaktadır. Beslenmesinin, altının değiştirilmesinin, okşama ve dokunma ihtiyaçlarının ihmal edildiği bebeklerin psikolojik ve fiziksel gelişimlerindeki gerilikleri ve hatta ölümlü sonuçlanmaları da fark ederek dokunmanın bireyler üzerindeki hayati değerini gözlemleyen Berne, bunun temelde varlığın onanması ihtiyacını karşıladığını ileri sürmektedir. Ona göre temas iletisi, sözlü veya sözsüz duyu organlarına hitap edilen, bireyin varlığını onamaya yarayan bir mesajdır. Bu durum birisiyle merhabalaşmak, konuşmak da olabilir; güzel bir resme bakmak, müzik dinlemek, yiyecek yemek, bir grubun içerisinde bulunmak da olabilir. Davranışın ortaya çıkmasında çok çeşitli unsurlar yatmakla birlikte bu unsurların temelinde başkalarıyla ilişki kurma ihtiyacı yatar. İnsanlar biyolojik varlıklarını sürdürebilmek için diğer insanlarla ve çevreyle fiziksel veya psikolojik temas kurarak varlıklarının onanması ihtiyacını hissederler. Bebeklikte yaşam için gerekli olan temel ihtiyaç daha çok sıvazlanmak iken zamanla bu durum yerini dış çevreden uyarıcılar almaya ve psikolojik olarak sıvazlanmaya bırakır (Akkoyun, 2001).
Berne herkesin gereksinim duyduğu altı tür açlıktan bahsetmesine karşın günümüzde benimsenen sınıflamaya göre uyarılma, tanınma ve yapılandırma olmak üzere üç tür açlığımız bulunmaktadır. En temeli olan uyarılma açlığı, beynimizin belli bir bölgesinde bulunan uyarılma sistemimizin düzenli olarak uyarıcılara ihtiyaç duymasıdır. Tanınma açlığı, başkalarının bizim varlığımızı görmesi ve hissetmesi ihtiyacıdır. Yapılandırma açlığı ise bireyin yaşama imzasını atarak kendi veya başkalarının hayatında etki yaratabilme ihtiyacıdır (Akkoyun, 2001).
Zamanı veya yaşamı yapılandırarak da yapılandırma açlığımızı gidermeye çalışırız. Berne’e göre (1961) bir birey anını en pasiften aktife doğru sırasıyla geri çekilme, törenler, vakit geçirme, etkinlik, oyunlar ve samimiyet olmak üzere altı yoldan birisini kullanarak yapılandırır. Geri çekilme, bireyin kimseyle iletişim kurmadığı temas iletisi ihtiyacını kendi kendisiyle giderdiği durumdur. Törenler, bireyin belli bir anı nasıl yapılandıracağını düşünmeye gerek kalmadan kültürün bize sunduğu kalıplarla otomatik olarak bize ne yapılacağını gösteren temas iletisi protokolleridir. Vakit geçirme, bireylerin birbirlerinin psikolojik varlıklarını dikkate almadan yoğun temas iletileri vermeksizin daha çok birbirlerinin fiziksel varlıklarını onaylayarak zamanı yapılandırma şeklidir. Etkinlik, kişilerin ortak bir amaca yönelik olarak etkileşim içinde çalışarak zamanı yapılandırmalardır. Oyunlar, gizil bir mesajla başlatılarak sürdürülen ve farkında olmadan kişisel bir programlamaya dayalı zamanı yapılandırma türüdür. Samimiyet ise en doyurucu temas iletilerinin sağlandığı psikolojik oyunların var olmadığı zamanı yapılandırma şeklidir.
Yapılandırma açlığı ile uyarılma açlığı yaşama etkileri açısından eşdeğerdedirler. Uyarılma ve tanınma açlığı duyusal ve duygusal açlıktan kaçma gereksinmesini açığa vuran ve kişiyi biyolojik çürümeye sürükleyebilecek durumlardır. Yapılandırma açlığı ise sıkıntıdan kaçma gereksinmesini açığa vurur.
Toplumdaki her bireyin temel amacı diğer bireylerle karşılıklı ilişki yürütüp en yüksek doyumu elde etmektir. Birey ne kadar çok girişken olursa o kadar fazla doyum elde edebilir. Toplumsal ilişkiyle elde edilen doyumun bireye yararı aşağıdaki durumlarla ilişkilidir (Berne, 2001):
1. Gerilimden kurtulma
2. Zararlı durumlardan kaçınma
3. Okşanma gereksinmesinin karşılanması
4. Yerleşmiş bir dengenin sağlanması

Ego Durumları

Transaksiyonel Analiz teorisinin ilk ortaya çıktığı zamanlarda, Berne insanları dinlerken ve gözlemlerken onların değiştiğini fark etmiştir. Berne insanların kelime dağarcıkları, yüz ifadeleri, el hareketleri, duruş ve bedensel işlevlerinin eş zamanlı olarak tümden bir değişim yaşadığını gözlemlemiştir. Bu değişimler sonucunda kişilerin yüzü kızarmakta, kalpleri hızlı çarpmakta ya da nefes alımları hızlanmaktadır (Harris, 2014: 45). Bu tür değişimleri biz çevremizde de gözleyebiliriz: Otobüsü son anda yakalayarak mutlu olan birinde, çok az bir puanla taktir alamadığı için ağlayan bir ergende, istediği oyuncak alınmayınca göz yaşlarına boğulan bir çocukta… Aynı biyolojik donanımlara sahip bu kişilerdeki değişimler farklıdır. Peki içeride değişen nedir? Değişim dereden başlayıp, nereye kadar gitmektedir? Teorinin başlarında Eric Berne’in peşinde koştuğu bu sorular olmuştur.
 Berne terapi süreçlerinde hastalarının üç değişik ve belirgin kişiliğe büründüğünü gözlemlemiştir. Bunlar, ilk olarak duyguların ön planda olduğu bir çocuk, sorgulanmayan bilgilerin var olduğu ebeveyn ve son olarak mantıklı bir yetişkin. Berne daha sonraki çalışmalarında bu üç durumun tüm bireylerde var olduğu varsayımını destekledi. Berne kişilerde gözlemlediği bu üç farklı davranış ve biliş örüntülerini “ego durumları” olarak nitelendirmiştir (Harris, 2014).
Berne (2001: 24), ego durumunu fenomonolojik olarak uyumlu duygular sistemi ve uyumlu bir dizi davranış biçimi şeklinde tanımlamıştır. Berne, kişiliği oluşturan üç ego durumu tanımlamıştır: Birincisi uygulamada dışruhsal, konuşma dilinde “Ebeveyn Ego Durumu (E)” olarak adlandırılan, ana-baba ilişkilerine benzeyen ego durumları; ikincisi, uygulamada yeniruhsal, konuşma dilinde “Yetişkin Ego Durumu (Y)” olarak adlandırılan ve gerçeğin nesnel olarak değerlendirilmesine bağımsız olarak yöneltilmiş ego durumları; son olarak ise uygulamada eskiruhsal, konuşma dilinde “Çocuk Ego Durumu (Ç)” olarak adlandırılan, geçmişteki ilk çocukluk yıllarını yansıtan davranışları sergileyen ego durumlarıdır.

Kişiliğin ayrı bir yerinde bulunmayan ego durumları bir nesneden ziyade bir yaşantıya verilen isimdir. Bu varoluş halleri rol değil psikolojik gerçekliklerdir. Berne’nin “Çocuk, Ebeveyn, Yetişkin” kavramları Freud’un “İd, Süperego, Ego” gözlenemeyen, varsayımsal kavramlarından farklı olup bireyde bireysel kimlikleri ortaya koyan fenomenolojik gerçeklerdir (Berne, 1961). Durum geçmişteki yaşantıların kaydedilmiş verilerin yeniden oynatılması ile üretilir ayrıca gerçek insanları, gerçek zamanı, gerçek mekanı, gerçek kararları ve gerçek duyguları barındırır. Her bireyin kayıtları kendine özgü olduğundan dolayı ego durumlarının içeriği de her bireyde farklı olacaktır (Harris, 2014).
Yukarıda bahsedilmek istenen gerçek, yaşam sürecindeki her bireyin belirli bir zamanda ve mekanda Ebeveyn, Yetişkin veya Çocuk ego durumunu sergileyebileceğidir. Her birey kendi anne ve babasının ego durumlarını kendi algıladığı biçimde bir dizi ego durumunu içinde barındırır, konuşma diliyle “Her kişi kendi anne-babasını içinde taşır.” diyebiliriz. Her birey uygun ego durumunu eyleme geçirebilirse nesnel bilgi süreçlerinin üstesinden gelebilir, konuşma diliyle “Herkesin yetişkin bir yanı vardır.” diyebiliriz. Ayrıca, her bireyin eski yılların davranışlarını içinde taşıyıp uygun zamanda bu eski davranışların eyleme geçtiğini, konuşma diliyle ise “Her birey içinde küçük bir kız ya da erkek taşır.” ifadesini söyleyebiliriz (Berne, 2001)



Explained — Transactional Analysis (TA) Is Still Relevant In ...
Kaynak: Berne, 2001

Yukarıdaki şekilde, bir bireyin tüm kişiliğini ortaya koyan Ebeveyn, Yetişkin ve Çocuk ego durumları birbirlerinden belirgin biçimde, özenle ayrışmışlardır ve ego durumları çoğu kez birbirine zıt tutumlar içindedirler. Ego durumları olağan fizyolojik olgulardır. İnsan beyni ruhsal yaşamın organı ya da düzenleyicisidir. Onun ürettikleri ego durumları biçiminde düzenlenir ve saklanır. Her türlü ego durumunun insan organizması için kendine özgü bir değeri vardır. Kişiliği oluşturan her üç ego durumu da yaşamın sürdürülebilmesi ve yaşam açısından büyük önem taşımaktadır. İçlerinden biri sağlıklı dengeyi bozduğunda bu önem ve değer hemen kendini belli eder. Ayrıca, üç ego durumu da sağlıklı ve verimli bir yaşam içinde eşit yerlerini korurlar (Berne, 2001).
Ego durumlarını anlamak, TA teorisini anlamak için temeldir. Ego durumları, bireyin kişiliğinin yansıması olarak belirli bir zamanda ortaya çıkan düşünce, duygu ve davranışlarla ilişkili bir üçlü takımdır. Tüm transaksiyonel analistler kişiliğin önemli tarafını kapsayan ve TA terapisinin gerekli ve ayırt edici karakteristikleri olarak görülen ego durumlar ile çalışır. Her bir birey Ebeveyn, Yetişkin ve Çocuk temel ego durumu üçlüsüne sahiptir ve bireyler o anki ego durumuyla davranış ahengi sergileyerek sürekli olarak bir ego durumundan diğerine geçerler (Stewart ve Joines, 1987).
Duygu, düşünce ve davranışları içeren ego durumları Berne (1961) tarafından “bir ego durumu, fenomenolojik olarak belli bir duruma ilişkin duyguların tutarlı sistemi; operasyonel olarak tutarlı davranış örüntüleri takımı; pragmatik olarak ise ilgili davranış örüntüleri takımını güdüleyen duygular sistemidir.” şeklinde ifade edilmiştir. Organik bir gerçekliğin psişik bir gerçekliğe dönüşmüş halini ifade eden ego durumları, bireyin çevresiyle ilişkileri sonucu ortaya çıkan kişisel yaşantılarından oluşur. Bu kişisel yaşantılarda bireyin benliğini meydana getirir. Bireyin benliği her an değişiklik gösterebilir. Benlikteki bu değişimlerde ego durumları olarak ortaya çıkmaktadır (Massey, 1996; Akt. Akkoyun, 2001).

Berne (1961) üç ego durumunun da bazı özellikler taşıdığını ifade eder:
1. Her bir ego durumu ayrı organize olmuş davranışlar örüntüsü sergilediği için psiko-fizyolojinin ve psiko-patolojinin olduğu kadar nöro-fizyolojinin de alanına girer.
2. Her bir ego durumu bireyin içinde bulunduğu sosyal ortama göre davranışsal tepkiler sağlayabildiği için uyum sağlayıcı özelliğe sahiptir.
3. Verilen tepkiler doğal büyümenin ve önceki yaşantıların sonucu olarak uyarlanabilmektedir.
4. Yaşantılarla ilgili fenomenlerde aracılık ederler.
Berne (1961) ego durumlarının tanımlanabilmesi için yukarıda belirtilen dört özelliğin dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Klinik bir tanımlamanın ancak davranışsal, sosyal, tarihsel ve fenomonolojik tanımlama sırasıyla gerçekleşebileceğini belirtmiştir. Davranışsal tanımlama, bireyin kullandığı ses tonu, kelimeler, beden duruşu, jest ve mimiklerinin dikkate alınmasıyla yapılan tanımlamadır. Sosyal tanımlama, bireyin çevresindeki kişilerle etkileşimi incelenerek yapılan tanımlamadır. Tarihsel tanımlama, bireyin geçmiş yaşamının araştırılmasıyla gerçekleştirilen tanımlamadır. Fenomonolojik tanımlama ise bireyin kendi yaşantısını inceleyerek geçmişte yaşadığı bir duygunun veya yaşantının benzer bir olayda tekrarlandığının fark edilmesiyle gerçekleştirilen tanımlamadır. Ego durumları yapısal ve fonksiyonel olmak üzere iki ayrı şekilde ele alınır. Ego durumlarının içeriği ile ilgilenen yapısal çözümleme, duygu, düşünce ve davranışların ego durumlarına göre analizini ele alırken; fonksiyonel çözümleme ise bu içeriğin kişinin hem içsel hem de diğer insanlarla iletişimindeki süreci üzerinde durur. Yapısal çözümlemede nadiren üçüncü düzey analiz yapılsa da genel olarak hem yapısal hem de fonksiyonel çözümlemede birinci ve ikinci düzey olmak üzere iki şekilde analiz yapılmaktadır. Birinci düzey yapısal ve fonksiyonel çözümlemede ego durumları Çocuk, Ebeveyn ve Yetişkin olmak üzere üçe ayrılır.

1.      Ebeveyn Ego Durumu
Bireyin yaşamında karşılaştığı ebeveyn figürlerinin duygu, düşünce ve davranış örüntüleri takımıdır (Akkoyun, 2001). Kişiliğin Ebeveyn yönü Harris (2014) tarafından, insanın kabaca yaşamındaki ilk beş yılı olarak değerlendirilen çocukluk yaşlarında, sorgulamadan kabul edilen, dayatılmış olayların beyindeki kayıtların muazzam bir koleksiyonu şeklinde kavramsallaştırılmıştır. Herkesin yaşamının ilk beş yılında uyarıcıları aldığı bir ebeveyni olmuştur. Her birey için ebeveyni kendine özgüdür ve ebeveyninin yaptığı her şey çocuk tarafından yorumlanmadan, düzenleme yapılmadan, içselleştirilip kaydedilir. Sadece annebabadan alınan veriler değil, aynı zamanda akranları ve diğer otorite figürleri ile yaşadığı tecrübeler de ebeveynine kaydolur. Önemli olan, gelen kuralların iyi veya kötü olması değil çocuk için güvenli bir kaynaktan gelip olduğu gibi kaydedilmesidir. Çocukluk döneminde bu kayıt kesindir, kimse bunları silemez ve bu kayıtlar hayat boyunca oynatılmaya hazırdır (Harris, 2014).
 Kişiliğin bu yönünde, çocuğun anne-babasından duyduğu tüm uyarılar, kurallar, kanunlar kaydedilir. Bu yolculuk çocuğun anne-babasıyla ilk sözsüz iletişiminden başlayarak çocuğun kelimeleri anlayacak hale gelene kadar sürer. Bu yolculukta ses tonları, yüz ifadeleri, kucaklamalar, bağırmalar, hayır’lar gibi basit tepkilerin yanında; unutma evlat, asla yalan söyleme, israf en büyük günahtır, bir erkeğe asla güvenemezsin, eğer şunu şunu yaparsan lanetlenirsin, işleyen demir ışıldar, merdivenin altından geçme gibi karmaşık bildirimler de kaydedici tarafından sürekli kayıt altına alınır (Harris, 2014). Kişilikte bulunan ebeveyn verisinin büyük bir kısmı insanın şimdiki yaşamında “Nasıl yapmalı?” sorusunun cevabı niteliğindedir. Çiviyi nasıl çakmalı? Yatağı nasıl yapmalı? Çorba nasıl içilir? Nasıl yapmalı verisi ebeveynlere bakılarak kazanılan geniş bir veri bankasıdır.
İleriki yaşlarda Yetişkin ego durumu Ebeveyn verisini değerlendirebilecek kapasiteye ulaştığında kullanılan eski yollar değişen gerçeğe daha kolay uyum sağlayabilecek yenileriyle değiştirilebilir. Çocukluk yıllarında alınan talimatlar katı ise eski verilerin yenilenmesinde güçlük yaşanacağı için işe yaramasalar bile onlara daha çok bağlanılıp “ya böyle ya hiç” şeklinde bir davranış kalıbı geliştirilebilir (Harris, 2014). Her insanın beyninde yaşama dair binlerce kural kaydı olduğunu düşündüğümüzde kişiliğin Ebeveyn ego durumunun ne denli muazzam bir veri deposu olduğunu ve bizim için değerini anlarız. Bu verilerin çoğu “asla”, “her zaman”, “hiçbir zaman unutma” gibi şartlar ile desteklenmiştir. Bu kurallar daha ileriki yıllarda ortaya çıkan kompülsiyonların tuhaf ve eksantrik davranışların kaynağıdır. Ebeveyn verisinin bir yük veya bir nimet olması bugüne uygunluğuna, Yetişkin ego durumu tarafından güncellenip güncellenmediğine bağlıdır (Harris, 2014).
 Ebeveyn veri deposunun oluşturulması için anne-babaların dışında televizyon izleyen bir çocuk da gördüklerini kaydeder. Seyrettiği şeyler öğrenilmiş bir hayat kavramıdır. Seyrettiği programlar şiddet yüklü ise şiddeti, sevgi yüklü ise sevgiyi kaydedecektir. Eğer anne-babası da şiddeti destekliyorsa o güne kadar biriktirdiği tüm haksızlıklara karşı şiddet kullanmak üzere çifte izin almış olacaktır (Harris, 2014).

2.      Yetişkin Ego Durumu
Şimdi buradaki gerçekliğe uygun olan ve diğer iki ego durumundan bağımsız duygu, düşünce ve davranış örüntüleri takımıdır (Akkoyun, 2001). Yaklaşık on aya kadar çocuğun yaşamı çevresindeki uyarıcılara düşünmeden verdiği tepkilerden oluşurken, artık onuncu aydan itibaren hareket edebilmenin gücünü deneyimleyerek nesneleri idare edebilir, oyuncaklarını keşfe başlayabilir ve kendini hareketsizliğin hapishanesinden kurtararak özgürleşebilir duruma gelmektedir. Çocuğun kendi bilinci ile gerçekleştirdiği kendini gerçekleştirme denemeleri Yetişkin ego durumunun başlangıcını oluşturur. Yetişkin ego durumu ilk yıllarda kırılgandır, Ebeveyn ego durumundan gelen komutlar ve Çocuk ego durumunun korkusu ile kolayca yenik düşer. Ama her şeye rağmen Yetişkin ego durumu tüm engellere rağmen giderek olgunlaşır ve hayatta kalır. Öncelikle uyaranı bilgi parçacıklarına bölmekle ilgili olan Yetişkin ego durumu veriyi daha önceki deneyimlerini temel alarak işleyen bir bilgisayardır (Harris, 2014).
Kişiliğimizin akılcı yanını oluşturan Yetişkin ego durumu algılama, bellekte tutma, veri-işleme ve benzeri bilişsel faaliyetleri yerine getirir. Yetişkin ego durumu sayesinde ne sadece toplumsal kuralları göz önünde bulundururuz ne de sadece kişisel ihtiyaçlarımızı dikkate alırız; bu yanımız sayesinde yargılayıcı ya da duygusal olmadan aklımızın onay verdiği davranışları sergileriz. Yetişkin yanımız doğru ya da sempatik olmak yerine gerçekçi olmaya çalışır (Dökmen, 2009).

Yetişkin ego durumunun en önemli işlevi Ebeveyn ego durumundaki veriyi incelemek, doğruluğuna, bugüne uygunluğuna bakarak kabul etmek veya reddetmektir. Ayrıca, duyguların bugüne uygunluğuna bakarak Ebeveyn ve Çocuk ego durumlarını incelemek için özgür olmak ister. Örneğin, köpeğine araba çarpınca “Bana doğruyu söylemişler sokakta arabalar tehlikeliymiş.” diyen bir çocuk Ebeveyn ego durumunun verisinin güvenilir olduğunu anlar. Ebeveyn ego durumu verilerinden hangilerinin geçerli hangilerinin geçersiz olduğuna ilişkin saptama çalışmaları yapan Yetişkin ego durumu, aynı şekilde Çocuk ego durumu verilerini de değerlendirip hangi duyguların ifade edilmesinin güvenli hangi duyguların değil olduğunu inceler. Yetişkin ego durumu sürekli olarak eski verileri inceler, incelediği verileri onaylar ya da reddeder ve gelecek kullanım için yineler. Yetişkin ego durumu tarafından gerçekleştirilen bu işlem sorunsuz yürüyorsa, öğretilen ile gerçek arasında çatışma çıkmıyorsa Yetişkin ego durumu özgürdür ve yaratıcıdır. Yaratıcılık Çocuk ego durumunun olduğu kadar Yetişkin ego durumunun da merakından doğar (Harris, 2014).

3.      Çocuk Ego Durumu
Bireyin yaşamın üstesinden gelebilmek için potansiyeli doğrultusunda kendisinin oluşturmuş olduğu ve çocukluğundan izler taşıyan duygu, düşünce ve davranış örüntüleri takımıdır (Akkoyun, 2001). Dış olayların kaydı Ebeveyn veri bankasına kaydolurken aynı anda çocuğun görüp duyduğu durumlara verdiği tepkilerden oluşan iç olayların kaydı da yapılmaktadır. Görülen, duyulan, hissedilen ve anlaşılan veriler olan bu kayıtlar Çocuk ego durumunun bünyesindedir. Yaşamının ilk yıllarında bağımlı, beceriksiz, sakar ve sözcük dağarcığı zayıf olan küçük çocuk deneyimlerinde tepkilerinin çoğu duygularıdır. Örneğin anne veya babası tarafından kendisine yöneltilmiş ters bir bakışın “Bu benim hatam.”, “Yine.”, “Her zaman böyle olur.”, Hep de böyle olacak.”, “Sonsuza kadar.” gibi kendisi hakkında vardığı yargılar olumsuz verilere eklenecektir (Harris, 2014). Yaşamın ilk yıllarındaki bu çaresizlik döneminde çocuk bir yandan öğrenmek, keşfetmek, bilmek, kırmak, duygularını ifade etmek, hareket etmek ile ilgili tüm duyguları deneyimlemek isterken; bir yandan da özellikle de ebeveynlerinin taktirini kazanarak ödül almak ister (Harris, 2014).
Yoğunluk olarak duyguların yer aldığı Çocuk ego durumunda ayrıca yaratıcılık, merak, keşif, öğrenme arzusu, deneyimlemek, dokunmak, hissetmek dürtüsü ve ilk keşiflerin yaşattığı saf duygular da mevcuttur. Küçük çocuğun yaşamındaki ilkler, bahçe hortumundan ilk su içiş, elektrik düğmesini çevirince ışıkların söndüğü anı ilk kez yaşamak, ilk köpük banyosunda denizaltıcılık oynamak gibi durumları tekrar tekrar yaşamak Çocuk ego durumunun kayıtları arasındadır (Harris, 2014).
Çocuk ego durumu kişiliğimizin az gelişmiş veya çocuksu yanı olarak değerlendirilmemelidir. Kişilerin yaşı, eğitim düzeyi, cinsiyeti ne olursa olsun her birey Çocuk ego durumunu sergileyebilir (Dökmen, 2009).

Yapısal Çözümleme
Bir ego durumundaki duygu, düşünce ve davranış örüntüsünü tanımlama ve diğer ego durumlarından ayırt etme işlemine yapısal çözümleme denir. Ego durumlarının içeriği ile ilgilenen yapısal çözümleme, birinci düzeyde yukarıda ifade edilen ego durumlarının açıklamalarıyla ilgilidir. İkinci düzey yapısal çözümlemede daha ayrıntılı bilgilerle çalışılmaktadır. Ego durumlarının ileri düzeyde analizi yeni ego durumlarının varlığını ortaya koymaz çünkü bunlar var olan ego durumlarının alt parçalarıdır (Nelson-Jones, 1982).
Birinci düzey yapısal çözümlemede E, Y ve Ç olarak gösterilen ego durumları ikinci düzey yapısal analizde sırasıyla E2, Y2 ve Ç2 olarak ifade edilir.

Fonksiyonel Çözümleme
Yapısal çözümleme ego durumlarının içeriği ile ilgilenirken; fonksiyonel
çözümleme ise bu içeriğin kişinin hem içsel hem de diğer insanlarla iletişimindeki
süreci üzerinde durur. Bundan dolayıdır ki fonksiyonel çözümleme günlük yaşamda
dışarıdan gözlenebilen durumlarla ilişkilidir. Stewart ve Joines (1987) yapısal
modeli saklanan anıların ve stratejilerin bir sınıflaması olarak değerlendirirken,
fonksiyonel modeli ise gözlenen davranışların sınıflandırılması olarak ele almıştır
(Akt. Akkoyun, 2001).
Tıpkı birinci düzey yapısal analizde olduğu gibi birinci düzey fonksiyonel analizde de ego durumları Çocuk, Ebeveyn ve Yetişkin olmak  üzere üçe ayrılır. İkinci düzey Fonksiyonel Çözümlemede ise Ebeveyn ego durumu “Eleştirel Ebeveyn Ego Durumu” ve “Koruyucu Ebeveyn Ego Durumu”; yine Çocuk ego durumu “Doğal Çocuk Ego Durumu” ve “Uygulu Çocuk Ego Durumu” olarak ikiye ayrılırken, Yetişkin ego durumu ise herhangi bir bölüme ayrılmadan ”Yetişkin Ego Durumu” kalarak toplam beş ego durumu bulunmaktadır.

Eleştirel Ebeveyn ego durumu, toplumsal değerleri korumaya, bu değerlere uymayanları eleştirmeye ve gerektiğinde cezalandırmaya yönelik mesajlarla ilişkilidir. Birey sadece başkalarını değil kendisini de eleştirebilir veya cezalandırabilir. Birey kişiliğinin bu ego durumunu kullanarak, çevresinden özellikle de anne-babasından öğrendiği ve doğru olarak kabul ettiği toplumsal kuralları yaşatmayı ve gelecek kuşaklara aktarmayı amaç edinir. Eleştirel Ebeveyn ego durumu bireyin iletişimde yargılayıcı, güçlü, cezalandırıcı, görev yükleyici, inatçı, ilkeli, talep edici, kuralcı, eleştirici bir tutum ve davranış içerisinde olmasına neden olur (Akkoyun, 2001; Dökmen, 2009). “Büyüklerin karşısında bacak bacak üstüne atılmaz.”, “Bir daha benimle böyle konuşursan fena olur.”, “Daha yaşın kaç sen bunu nerden bileceksin.”, “Sınıfta Yetişkin Ego Durumu Uygulu Çocuk Ego Durumu Doğal Çocuk Ego Durumu Eleştirel Ebeveyn Ego Durumu Koruyucu Ebeveyn Ego Durumu sadece benimle konuşacaksın diğer gruba selam bile vermeyeceksin.” türündeki mesajlar bu ego durumunu ortaya koyan ifadelerdir.
Eleştirel Ebeveyn ego durumu diktatör, otoriter, talep eden, baskın, kusur bulan, zorlayıcı, hoşgörüsüz, dır dır eden, dik kafalı, ön yargılı, sert, ciddi gibi kişiliğe atfedilen sıfatlarla ilişkilidir (Williams ve Williams, 1980).

Koruyucu Ebeveyn ego durumu, çevremizdeki kişilerin yaşlarının kaç olduğu gözetilmeksizin onların sağlığını ve çıkarlarını korumaya yönelik mesajlarla ilişkilidir. Koruyucu Ebeveyn ego durumu bireyin iletişimde anlayışlı, cana yakın, ilgili, özen gösterici, bağışlayıcı, destekleyici, izin verici, endişeli, vefakâr, güvenilir, yardımsever, koruyucu, fedakâr, başkaları için bir yapma tutum ve davranışları içinde olmasına neden olur (Akkoyun, 2001; Dökmen, 2009). “Okulda beslenmeni yapmayı unutma.”, “Sen bugün çok kötü görünüyorsun ben senin yerine bu işi tamamlarım.”, “Hava yağmurlu arabayı dikkatli kullan.”, “Okuldan sonra sinemaya gideceğiz sen de bize katılsana.” türündeki mesajlar bu ego durumunu yansıtan ifadelerdir. Kişiliğimizin hem Koruyucu hem de Eleştirel Ebeveyn ego durumları çevremizdeki kişilere nasıl davranmaları gerektiği konusunda öğütler, emirler veren bölümleridir. Bireyler bu ego durumlarından başkalarına mesajlar göndermekle beraber küçük yaşlardan itibaren hayatlarında otorite olarak kabul ettikleri kişilerden aldıkları ve belleklerine yerleştirdikleri mesajları, emirleri kendilerine de tekrarlayabilirler. Örneğin, bireyler çoğunun kaynağını hatırlamadıkları “Vaktini boşa harcama.”, “Derli toplu ol.” türünden mesajları kendilerine yollayıp bunlara uymadıklarında huzursuzluk hissederler. Kökeni Ebeveyn ego durumları olan mesajlar bazen geliştirici, bazen kısıtlayıcı, hatta yanlış olabilir (Dökmen, 2009). Koruyucu Ebeveyn ego durumu şefkatli, düşünceli, hoşgörülü, cömert, nazik, yardımsever, kibar, takdir eden, sempatik, anlayışlı, bencil olmayan, sıcakkanlı gibi kişiliğe atfedilen sıfatlarla ilişkilidir (Williams ve Williams, 1980). Yetişkin ego durumu, temelde bireyin diğer iki ego durumunun ihtiyaçlarını karşılamaya yarar. Yetişkin ego durumundan yargılayıcı veya duygusal değil aklımızın onay verdiği gerçekçi mesajlar iletilir. Şimdi ve burada odaklı Yetişkin ego durumu kişiliğin olguları, verileri, gerçekleri değerlendirerek tepkide bulunan yönüdür. Gerçeğe uygun ve problemleri çözmeye yönelik davranışların kaynağıdır.
Nöro-fizyolojik kaynaklı bağımsız olarak çalışan Yetişkin ego durumu, kendi kendini harekete geçirememekte diğer ego durumlarının uyarmalarıyla harekete geçmektedir (Akkoyun, 2001; Dökmen, 2009). “Gökyüzü siyah bulutlarla kaplı yağmur yağabilir.”, “Verimli ders çalıştığın takdirde başarılı olabilirsin.”, “Dakikada yüz adım atıyorsan iki bin adım için yirmi dakika yürümelisin.”, “Bu ilaçtan günde üç tane alman gerekiyorsa sekiz saat ara ile almalısın.” türünden mesajlar Yetişkin ego durum kökenli tepkilerdir. Yetişkin ego durumu dikkatli, becerikli, açık fikirli, etkili, sağduyulu, mantıklı, sistemli, düzenli, dakik, tutarlı, gerçekçi, akılcı, heyecansız gibi kişiliğe atfedilen sıfatlarla ilişkilidir (Williams ve Williams, 1980).

Doğal Çocuk ego durumu, kişiliğin eğitilmemiş yanını temsil eder ve Doğal Çocuk ego durumundan bireyin kendi fiziksel ihtiyaçlarını gözeten, spontan, içinden geldiği gibi davranan, sezgilerine güvenen, duyguları ve eğlenceyi ön planda tutan, kurallara esnek davranan mesajlar iletilir (Dökmen, 2009; Kuzgun, 2013). Doğal Çocuk ego durumunun baskın olduğu bireyler kendini kontrol edemeyen ve şımarık olarak nitelendirilen kişilerdir (Kuzgun, 2013). Doğal Çocuk ego durumu, dünyadaki ebeveyn figürlerine tepkide bulunmaktan uzak durarak meraklı, sempatik, içinden geldiği gibi hareket eden tavırlar sergiler (Akkoyun, 2001). Doğal Çocuk zevkine düşkündür, sürekli kendisiyle ilgilenmekten hoşlanır. “Vay be!”, “Hadi!”, “Seninle konuşmak istemiyorum canım böyle istiyor.”, “Öğretmenim artık derse ara versek.”, “Şu film çok güzele benziyor hadi sinemaya izlemeye gidelim.” türünden mesajlar bu ego durumundandır. Doğal Çocuk ego durumu dünyayı doğrudan ve ani bir tarzla tecrübe ettiğimiz yanımızdır. Kendi Doğal Çocuk yanımızla iyi bir bağlantı kurmak, samimi bir ilişkiye sahip olmak için önemli bir unsurdur. Doğal Çocuk ego yanımızla daha az temas içerisinde olacak yolları benimsediğimizde yaşamımızda sahip olabileceğimiz samimiyet miktarını azaltırız (Solomon, 2003). Doğal Çocuk ego durumu maceracı, sevgi dolu, sanatçı ruhlu, enerjik, coşkulu, heyecanlı, şakacı, hayalperest, doğal, eğlence düşkünü, seksi, spontan, girişken gibi kişiliğe atfedilen sıfatlarla ilişkilidir (Williams ve Williams, 1980).

Uygulu Çocuk ego durumu, Doğal Çocuktan farklı olarak sanki ebeveynleri onu dinliyormuş veya kontrol ediyormuş gibi otoritenin istediği şekilde mesajlar 52 iletilir (Akkoyun, 2001). Ebeveyn bazen olumlu bazen de olumsuz iletişim kanallarıyla çocuğunu kendi istediği yönde davranmaya zorlar. Bunun karşısında çocuk zamanla içinden geldiği gibi davranmaktan vazgeçerek otorite figürlerinin istediği gibi biri olmaya yani “uygulu” olmaya başlar (Harris, 2014). Mantıklı veya mantıksız olsun otoritenin zorladığı eylemleri yapma eğilimi gösteren Uygulu Çocuk bazen de ebeveyn figürlerinin herhangi birini örnek alarak davranışlar sergileyebilir. Doğal Çocuk tepkileri hem şimdi-burada tepkisi olarak hem de geçmişteki bir tepkinin tekrarı olarak gözlenebilir, aralarındaki farklılık tepkinin başka bir kimseye uymaya yönelik olup olmamasıdır. Uygulu Çocuk ego durumu çalışkan, uslu ve asidir. Uygulu Çocuk, bazı durumlarda başkalarının beklentisine uymayarak isyankar bir tutum sergileyebilir. Bazı TA uzmanları İsyankar Çocuğu ayrı bir işlev grubu olarak sınıflandırabilmektedir (Akkoyun, 2001: 23). “Peki öğretmenim istediğiniz ödevi hemen yaparım.”, “Tamam arkadaşlar siz nerede isterseniz orada buluşalım.”, “Burası kütüphane sessiz olmalıyız.” gibi mesajlarla kendisi için önemli gördüğü kişilerin beklentilerine uygun davrandığı gibi; başkalarının ilgisini çekmeye çalıştığında veya içinde bulunduğu duruma daha fazla katlanamadığında istenilenin tam tersini yaparak sosyal engellere tepki göstererek yıkıcı olabilmektedir. Uygulu Çocuk ego durumu kaygılı, duygusuz, tartışmacı, küstah, sakar, şikayet eden, kafası karışık, bağımlı, telaşlı, utangaç, karamsar, sinirli gibi kişiliğe atfedilen sıfatlarla ilişkilidir (Williams ve Williams, 1980).

Ego Durumları Etkileşimi
Ego durumları olağan fizyolojik olgulardır. İnsan beyni ruhsal yaşamın düzenleyicisidir. İnsan beyninin ürettikleri ego durumları biçiminde düzenlenir ve saklanır. Her bir ego durumunun insan organizması için kendine özgü bir değeri vardır. Ebeveyn, Yetişkin ve Çocuk her üç kişiliğin görünümü de yaşamın sürdürülebilmesi ve yaşam açısından büyük önem taşır. İçlerinden biri çözümlemenin ve yeniden düzenlemenin ortaya koyduğu sağlıklı dengeyi bozduğunda bu önem ve değer kendini belli eder (Berne, 2001). Berne, tüm ego durumlarının sağlıklı fonksiyonellik için önemli olduğunu ve hiçbir ego durumunun doğası gereği olumlu veya olumsuz olmadığını vurgular (Williams ve Williams, 1980). Örneğin, bir çocuk bir karınca gördüğünde korkuyor. Bu çocuğun karşısındaki kişi, karıncaların zararlı olmadığı ile ilgili mantıklı bir açıklama yaparsa Yetişkin ego durumundan mesaj vermiş olur. Eğer bu kişi, öncelikle çocuğu sakinleştirmek için koruyucu bir tavır sergilemişse Koruyucu Ebeveyn ego durumundan; karıncadan korkulur mu? Şeklinde şakacı bir yaklaşım takınırsa Doğal Çocuk ego durumundan bir mesaj iletmiş olur. Burada sağlıklı mesaj kişinin o güne kadar edindiği birikimleri kullanarak duruma uygun ego durumunu seçmesi ve bu ego durumundan mesaj iletmesidir. Üç ego durumunu yerine ve zamanına göre kullanmak sağlıklılık işaretidir.
Ego durumları arasındaki sınırların aşırı katı veya geçirgen olması kişilerarası ilişkilerde bir takım sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir. Katılık bireyin ilişkilerde sadece tek bir ego durumu rolü sergilemesi iken; geçirgenlik ise, ego durumlarının birbirine bulaşması sonucu her bir ego durumunun kendi fonksiyonunu yerine getirememesidir (Dökmen, 2009). Diğer ego durumlarını koordine etmesi için Yetişkin ego durumundan yararlanılması önemlidir. Çünkü, Yetişkin ego durumu bizim bilgi işlem merkezimizdir. Bu ego durumu, gördüğümüz, duyduğumuz, düşündüğümüz bilgiyi doğru bir şekilde işleyebilen, sadece bizim önyargılı düşüncelerin ve çocuksu duyguların dışında gerçeklere dayalı problemlere çözümler üretebilen kişiliğimizin bir parçasıdır. Diğer ego durumları arasında yaşanan herhangi bir çatışmada kişinin yaşanan çatışmayı olumlu şekilde çözebilmesi için Yetişkin ego durumunun hakemlik yapmasına izin vererek sağlıklı çözüm yolları üretilebilir (Solomon, 2003). Örneğin, yarınki ders için yetiştirmek zorunda olduğumuz ödevimizi yapmak üzereyken arkadaşlarımızın bizi dışarıya oyun oynamaya çağırdıklarını düşünelim. Muhtemelen Doğal Çocuk yanınız “Bırak ödevi git dışarıda oyna ve eğlen diyor.” Aynı zamanda Eleştirel Ebeveyn yanımızdan ise kendimize “Vaktini dışarıda boşa harcama ödevini yapmalısın.” türünde mesajlar göndeririz. Yetişkin yanımıza kulak verdiğimizde ise Eleştirel Ebeveyn ve Doğal Çocuk yanımızdan gelen mesajları dikkate alarak muhtemelen “Zamanının bir kısmını bitirmek zorunda olduğun ödeve bir kısmını da arkadaşlarınla oyun oynamaya ayır.” diyecektir. Herhalde bu çözüm en akılcı ve gerçekçi olandır; çünkü her iki ihtiyacımızı da sağlıklı şekilde karşılamış olacaktır.

Transaksiyonlar
Sosyal iletişimin en temel birimi olarak ele alınan transaksiyon, Berne (1961) tarafından iki kişinin belli ego durumları arasında gerçekleşen, bir uyarıcı ve bir tepkiden oluşan bir iletişim birimi olarak tanımlanmıştır. Kişilerarası ilişkilerdeki transaksiyonların işlem ele alınarak incelenmesine ise Asıl Transaksiyonel Analiz denir. TA’da tanınma birimi olarak ele alınan stroke sosyal etkileşimin temel birimidir. Stroke alışverişi bir transaksiyonu oluşturur. Bundan dolayıdır ki, zamanı yapılandırma biçimleri transaksiyonlar olarak düşünülebilir. Transaksiyonlar esnasında herhangi bir anda bir kişinin üç ego durumundan birisine başat olarak enerji yüklenir veya katekt olur (Nelson-Jones, 1982).
Eric Berne (1961) tamamlayıcı, kapalı ve gizil olmak üzere üç farklı transaksiyonun var olduğunu belirtmiştir. Tamamlayıcı transaksiyonlar, iletişim içinde olan iki bireyden her birinin yalnızca bir ego durumundan hareket ettiği ve uyarıcıyı gönderen bireyin karşısındaki kişide hedeflediği ego durumundan tepki aldığı transaksiyonlardır. Tamamlayıcı transaksiyonlarda birey karşısındaki kişi hangi ego durumundan uyarıcı göndermişse o ego durumundan tepkide bulunur. Dokuz olası tamamlayıcı transaksiyon şekli vardır (EE, YY, ÇÇ, EY, EÇ, YE, YÇ, ÇE, ÇY).

                  
  
                                                                                          Uzm. Psk. Reyhan Nuray Duman


KAYNAKÇA
·         Akkoyun, F. (2001). Transaksiyonel analiz: Psikolojide işlemsel çözümleme yaklaşımı. Ankara: Nobel Yayıncılık.
·         Berne, E. (1961). Transactional analysis in psychotherapy. New York: Grove Press.
·         Berne, E. (1962). Classification of positions. Transactional Analysis Journal, 1(3), 23.
·         Berne, E. (1966). Principles of group treatment. New York Oxford University Press.
·         Berne, E. (2001). Hayat denen oyun (Çev. S. Sargut). İstanbul: Kariyer Yayıncılık.
·         Corey, G. (2009). Transactional analysis. http://www.acadiau.ca/.
·         Dökmen, Ü. (2009). İletişim çatışmaları ve empati. İstanbul: Sistem Yayıncılık.
·         Dusay, J. M. (1986). Transactional analysis. I. L. Kutash & A. Wolf (Eds.), Psychotherapist’s casebook (pp. 413–423). San Francisco: Jossey-Bass.
·         Dusay, J. M., & Dusay, K. M. (1989). Transactional analysis. R. J. Corsini (Ed.), Current psychotherapies (pp. 405–453). Itasca, IL: F. E. Peacock.
·         Harris, T. A. (2014). Ben ok’im – sen ok’sin (Çev. Ed. M. Şahin). İstanbul: Okuyan Us Yayıncılık.
·         Kaçar, B. (2008). Lise öğrencilerinin karar stratejileri ve transaksiyonel analiz ego (Ben) durumlarının bazı değişkenler açısından incelenmesi. Yüksek lisans tezi, Marmara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
·         Kuzgun, Y. (2013). Rehberlik ve psikolojik danışma. Ankara: Nobel Yayıncılık.
·         Nelson-Jones, R. (2012). Danışma psikolojisi kuramları (Çev. Akkoyun, F.). Ankara: Nobel Yayıncılık.
·         Solomon, C. (2003). Transactional analysis theory: The basics. Transactional Analysis Journal, (1)33, 15-22.
·         Stewart, I. & Joines, V. (1987). TA Today: A new introduction to Transactiional Analysis. England: Life Publishing. https://tr.scribd.com/doc/206144770/TA-Today.
·         Stewart, I. (2000). Transactional analysis counseling in action (2. bs.). http://books.google.com/books adresinden erişildi.
·         Williams, K. B. & Williams, J. E. (1980). The assessment of transactional analysis ego states via the adjective checklist. Journal of Personality Assessment, 44(2), 120- 129.